Gönül halkasına rahm-ı mâdere
Uzattı elini taktı Rızali
Zemin simâsına basınca kadem
Baktıkça gül gibi koktu Rızali
Sürûr vadeleşti kerubân gibi
Derde siper idi mihribân gibi
Eski derdim şehr-i Bedahşân gibi
Vücût iklimini yaktı Rızali
Var idi arzusu ahvâl dehrinde
Gâh yelken açardı esrâr bahrinde
Tîğ-i müjgânını sinem şehrinde
Okladı ok gibi çaktı Rızali
Edâlı envârdan gülistân bâğdan
Terk-i vatan etti bülbülden zâğdan
Sevdiğim maşûktan nusret-i cândan
Neye haris olup bıktı Rızali
Ne hekimem fehm edeyim özünü
Ecel maksûduna dikti gözünü
Gûş yatırdım anlamadım sözünü
Bir kısa yüzüme baktı Rızali
Yâr yârimi yâra layık eyledi
Der Sümmânî devrân netti neyledi
Durma baba ağlasana söyledi
Âhır demdir elden çıktı Rızali