güzel anacığım,
bana başını belaya sokma demiştin. bela başıma soktu kendini. görenler şapka yakışmış diyorlar. sen görsen o şapkayı tek terlikte uçururdun başımdan. terlik konusunda ne kadar nişancı olduğunu ikimiz de gayet iyi biliyoruz. yo hayır sitem etmiyorum, o güzel ellerine sağlık, ben zaten çocuk gelişimcilerine zerre inanmıyorum. ayrıca bu topraklarda ‘terlik’ bir ata sporudur, sense potansiyel bir olimpiyat rekortmenisin. her neyse, mevzuya geleyim. bu ülkede ‘asgari ücret’ diye bir şey var. insani bir şey değil, lakin bir şekilde insana yakıştırmışlar. yakıştıranların insan olmadığı kesin. bu açıdan ‘asgari ücret’i hak eden esasen onlar. metropolde o paraya düşük biyolojik bir aktivite göstermek mümkün. yeni bir tür yaratmaya çalışıyorlar. ‘asgariler’ diye yeni bir yaşam formu tanımlanabilir her an. şöyle anlatayım. gram boyası diye bir boya var, bakterileri sınıflandırmak için kullanılır. gramla boyananlara gram pozitif, gramla boyanmayanlara gram negatif bakteriler denir. gram negatif bakterilerin mühim bir özelliği var. şöyle ki, hayat şartları nedeniyle kendilerini koruyan dış çeperlerini yitirince insanı öldürmeye niyetli kuvvetli bir toksin salgılarlar. ‘asgariler’ de onlara benziyor. ceplerinde gram para yok. ama bir gün hayat şartları nedeniyle onları çepeçevre saran o tahammül ortadan kalktığında, bu kahpeliği sona erdirecek bir toksin salgılayıp bu sistemin taaa… şey, çarklarını kıracaklar. evet anacığım, devrimden bahsediyorum. evet anacığım, bu sözcük seni ürkütüyor. ama işte seni bu sözcüğe karşı aşılamışlar. sen onu mikrop zannediyorsun ama o bizim ilacımız. bela meselesine gelirsek… bu adaletsizliğe nasıl susulur anacığım. bağırıp çağırıyorum, ne yapayım. itiraz edince ‘ananı da al git’ diyorlar. sen de tamam diyorsan, ‘anamı da alıp geliyorum’ demek istiyorum. ha bu arada, gelirken terliğini yanında getirmeyi unutma! devrimci ellerinden öperim.
oğlun alper