seni öpmeye geldim, omzumda bir Selçuklu kartalı
sırt çantamda küller Bergama Kitaplığı’ndan
yüzümde Mariacka Sokağı’na yağan yağmurun krallığı
seni öpmeye geldim, aklımda deniz fenerleri Baltık kıyısından
ve kuş pazarında kanadıma koku süren çocuklar
seni öpmeye geldim
gül izine yatırılmış mürekkep balığı satılan balık pazarlarından
çentikli harflerle dolu bir alfabe yolculuk defterimde
geldim, perdesi püsküllü bir trende yangın çıkaran kıvılcımların
ve sırt üstü uçan bir rüyanın tüyleri arasından
seni öpmeye geldim
içinde yarımada taşıyan yelkenlinin yürek ağrıtan ağırlığından
kuğu iskeletlerinin biriktiği göl kıyılarından
geldim öpmek için seni
eski sevgilisinin rujunu bir kum saatinde saklayan saatçinin
geceleyin yürüdüğü derin sokaklardan
seni öpmeye geldim, bir karaca sıçrarken şiirlerime saçlarından
gökyüzünde mavi bir yara gibi açılırken kırlangıç sürüleri
geldim, düğünlere yorgan yetiştiren terzilerin tutuşan lambalarından
geçerek, el bombalarının, savaş çığlıklarının arasından
geldim, barış üzerime düşerken
Doğu’yla Batı arasında yıkılan köprülerden
sevgilim, nerede olursan ol, dünyamı ayağa kaldır ve öyle öp beni