Bunları da Okuyun

    Eş Kır Atım Meydan Bizim Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Aşk’ın Mutluluğu Şiiri – Necdet Evliyagil

    29 Aralık 2021

    Eğer Dost Irmağın Şiiri – Pir Sultan Abdal

    29 Aralık 2021

    Kara Tahta Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021

    Seni Sevmem Ney’i Kırar! Şiiri – Alper Gencer

    29 Aralık 2021

    Oranlama Şiiri – Hasan Hüseyin Korkmazgil

    29 Aralık 2021

    Sevinç İle Hüzün Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Seyyah Oldum Gezdim Gurbet İlleri 2 Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Ben Sarhoş Değilim Korkma Şiiri – Yavuz Bülent Bakiler

    29 Aralık 2021

    Sevgiyi Türetmek Şiiri – Ceyhun Atuf Kansu

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Yabancı Şairler»Fernando Pessoa»Huzursuzluğun Kitabı Şiiri – Fernando Pessoa

    Huzursuzluğun Kitabı Şiiri – Fernando Pessoa

    Fernando Pessoa- Fernando Pessoa
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    2 Eylül 1931

    Hayatımın adım adım çöküşüne, olmaya özendiğim her şeyin ağır ağır sulara gömülüşüne tanıklık ettim gizlice. Diyebilirim ki, gönlüm neyi arzuladıysa ya da bir anımı, en azından bir anın düşünü neye vakfettiysem, en üst kattaki bir saksıdan düşmüş bir taş gibi kapımın önünde bin parçaya ayrılmıştır, lafı dolandırmadan söylenebilecek ölü gerçeklerdendir bu. Hatta Kader’in oldum olası en büyük eğlencesi, kendine ait şeylere karşı bende sevgi ya da istek uyandırmak olmuştur, sırf ertesi gün o şeye sahip olmadığımı, asla da olamayacağımı göreyim diye.

    Kendi kendimi alaycı bakışlarla izlerken, ne olursa olsun hayatı seyretmekten de hiç vazgeçmedim. Ve artık, bütün muğlak umutların hüsranla sonuçlanacağını kabullenmiş biri olarak, umutla hayal kırıklığını aynı anda tatmanın özel zevkinin ıstırabı içindeyim, hem acı, hem tatlı bir yemeğe benziyor, bu acıyla tatlı arasındaki zıtlık, tatlıyı iyice bala çevirmiş. Bütün savaşlarda peşinen yenilmiş şimdi her yeni çarpışmadan önce son geri çekilme hareketini her ayrıntının tadını çıkararak kağıda döken karamsar bir generalim ben.

    Kader muzip bir cin gibi hep peşimdeydi. Akıl fikri her neyi arzularsam arzulayayım elimin boş kalacağını zihnime kazımaktaydı. Yolda yürürken gözüm evlenme çağına gelmiş bir genç kızın siluetine ilişse, gayet kayıtsız bir edayla bir an için o benim olsa ne hissedeceğimi hayal etsem, hayalimin on adım ötesinde genç kız mutlaka bir adamla buluşur, o da ya kocası çıkar ya aşığı. Romantik biri bundan bir trajedi çıkarırdı; bir yabancı ise aynı olayı bir komedi gibi yaşardı; ben ise ikisini harmanlarım; çünkü benliğimin derinlerinde romantik, kendime karşı ise bir yabancıyım; sonra da yeni bir ironi sayfası açarım.

    Kimileri, umutsuz yaşanmaz, der; kimine göreyse esas umut varken hayat bomboş kalırmış. Bugün ne umut besleyen, ne de umutları kırılan biri olarak bana göre hayat, benim de dahil olduğum basit bir çerçevedir, sırf göz zevkine hitap eden, belli bir konusu olmayan bir gösteri gibi izlerim onu- hep yarım kalan bir baledir o ya da rüzgarla kımıldayan yapraklar, gün ışığının sürekli renk değiştirdiği bulutlar, şehrin birbirine benzemez mahallelerinde rasgele çizilmiş eski sokaklardaki keşmekeş.

    Aslında varlığımın büyük bir kısmını yazdığım metinler oluşturur; bölümler ve paragraflar halinde ilerlerim ben, kendime noktalama işaretleri serpiştirir, imgeler çılgınca kapışılırken çocuklar gibi gazete kağıdından kaftanımla kral olurum ya da kelime öbeklerini bestelerken, kupkuru, ama düşlerimde hep canlı kalan çiçeklerden deliler gibi taçlar takarım başıma. Ve hepsinden önemlisi varlığının bilincine varmış bir kukla kadar sakinimdir arada bir sivri külahının tepesinden sarkan ve zaten kafasının ayrılmaz bir parçası olan çıngırağı sallayan bunu da hiç olmazsa bir şeylerin yankısı duyulsun diye yapan bir kukla – bir ölünün hayatıdır şıngırdayan, Kader’e yapılan nazik bir uyarı.

    Ne var ki kim bilir kaç kez, o keskin boşluk duygusunun ve bütün bunları düşünmenin sıkıntısının bu dingin tatminsizliğin içinden yavaş yavaş yükseldiğini, bilinçli bir coşkuya dönüştüğünü duymuşumdur! Bir susup bir başlayan seslerin ortasında konuşmaları yakalamaya çalışan bir adam gibi, bu insan hayatına yabancı hayatın -kendine dair bilincinin dışında hiçbir şeyin yaşanmadığı bu hayatın temelindeki acıyı kim bilir kaç kez tatmışımdır! Kaç kez kendimden uyanıp bir sürgün yeri olan benliğimin derinliklerinde en azından gerçek bir acıya sahip mutlu insan, sıkıntı yerine yorgunluk duyan mesut insan, ıstırap çektiğini farz edeceğine ıstırap çeken, ölmeye yatacağına, evet, kendini öldüren herkesin “insanı” olmanın katbekat daha iyi olacağını sezmedim mi!

    Bir roman kahramanı, okunmuş bir hayat olup çıktım. Hissettiğim her şey, sadece ve sadece (bütün çabalarıma rağmen) yazılmak üzere hissediliyor. Ne düşünürsem anında kelimelere dökülüyor, imgelere karışarak bozuluyor, belli ahenklere kavuşuyor, ne var ki o ahenkler de çoktan başka şeye dönüşmüş oluyor. Kendimi durmadan sil baştan kurgulamaktan mahvoldum. Kendimi düşünmekten düşüncelerim haline geldim ama artık ben değilim. Kendime iskandil salladım, sonra iskandili bırakıverdim elimden; ömrüm, derin miyim, değil miyim diye düşünmekle geçiyor, ama artık bakışlarımdan başka iskandilim yok, baş döndürücü bir kuyunun kara aynasında, kendi yüzümü gösteriyor bana bakışlarım, yüzü onu seyretmemi seyrediyor.

    Bir tür iskambil kağıdıyım ben, eski, bilinmedik bir resim, kaybedilmiş bir oyunun biricik izi. Hiçbir anlamım yok, değerimi bilmiyorum, kendimi bulabilmem için nirengi noktalarım ya da kendimi tanımama yardım edebilecek bir işlevim yok. Ve böylece, özümden çok, kendimi tarif etmek için (tarifte doğruluk payı varsa da üç beş yalan da yok değil) kullandığım art arda yağan imgelerde bulur oldum kendimi, kendimi öyle çok anlattım ki sonunda varlığım tükendi, mürekkep niyetine ruhumu kullandım ben de, hem zaten başka bir işe yaramıyor. Ama heyecan söndü bile, tekrar boyun eğiyorum. Kendimdeki bene geri dönüyorum, bir hiç olsa bile. Ve gözyaşsız yaşlara benzeyen bir şey donup kalmış gözlerimi yakıyor, var olmamış bir sıkıntıya benzeyen bir şey kupkuru boğazıma oturuyor. Ama ağlamış olsam, ne, ne uğruna ağlamış olacağımın farkındayım, ne de niye ağlamadığımı biliyorum. Düş evreni gölge gibi peşimde. Ve benim uyumaktan başka isteğim yok.

    194

    Yüreğimin tam ortasında büyük bir yorgunluk var. Asla olamadığım kişi beni üzüyor, ondan bana kalan anılardan neye olduğunu anlayamadığım bir özlem kabarıyor. Umutlara ve kesin inançlara çarpıp düştüm, benimle birlikte bütün batan güneşler de düştü.

    Çeviri: Saadet Özen

    Fernando Pessoa şiirleri Huzursuzluğun Kitabı Şiiri - Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Şiiri - Fernando Pessoa şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Evimin En Yüksek Penceresinden Şiiri – Fernando Pessoa

    Erteleme Şiiri – Fernando Pessoa

    Denize Övgü Şiiri – Fernando Pessoa

    Dalgın Ve Ötesiz Berisiz Şiiri – Fernando Pessoa

    Bütün Aşk Mektupları Şiiri – Fernando Pessoa

    Bir Pus Gibi İçimde Şiiri – Fernando Pessoa

    Bunları da Okuyun

    Delisi Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Sevinmeyi Bilenlerin Şiiri Şiiri – Afşar Timuçin

    29 Aralık 2021

    Hatırlar Mısın? Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021

    Geç Kalmışım Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Ahmet Selçuk İlkan

    Maske Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    Ahmet Selçuk İlkan

    Herkesin yüzünde ayrı bir maske Düşman belli değil dost belli değil Öyle bir dünyada yaşıyoruz…

    Monna Rosa -III- Pişmanlık ve Çileler Şiiri – Sezai Karakoç

    29 Aralık 2021

    90 Nolu Rubai Şiiri – Ömer Hayyam

    28 Aralık 2021

    Yara Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Yüzümden Firar Etti Gözlerim Şiiri – Yusuf Hayaloğlu

    28 Aralık 2021

    Aklıma Sen Gelince Şiiri – Caner Kara

    20 Mart 2022

    Espri Şiiri – Mahzuni Şerif

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Pir Sultan Abdal şiirleri Karacaoğlan şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Ruhsati şiirleri Agah şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.