Tek başına bir ölüm yetmez bize bir tanem
Çok uzaklardan geçen bir yaz ikindisinden
Kör kartalın yolduğu iki pençelik bulut
Geçse de alev gibi bir şimşek namlusundan
Vuramaz ruhumdaki kızıla çalan moru
Bittiyse o türküsüz tellerde ses şöleni
O iç-içe uzayan binlerce koridoru
Hangi kapı açacak karanlıktan ışığa
Hangi su dindirecek susuzluğunu suyun
Hâlâ düşünüyorsam / düşünebiliyorsam
Anlamam gerekmez mi anlatılmayanları
Ama anlamıyorum kimler iliştiriyor
O dikenli o zehir yeşili sarmaşığa
Anka kuşundan kanat/ alıcı kuştan bakış
Akrepten zağlı kuyruk/ kuğudan ince boyun
Tek başına bir ölüm yetmez bize bir tanem
Vuslatın hançerinde kan menevişi hazır
Kopardı can dalında yeşeren son çığlığı
O Kafdağı kaçkını kartalın kor pençesi
Bak bitmedi cinlerin o zifir gecelerde
Işık yumaklarıyla oynadıkları oyun
Tek başına bir ölüm yetmez bize bir tanem
Bir ölüm ruhumdaki ölümü öldüremez
Kan karanfil dudaklı sarışın günbatımı
Hâlâ öpüyor ise perdesiz penceremi
Ve hâlâ terliyorsa avuçlarımda sular
Her pınardan yüzsuyu içmez sürmeli koyun
Tek başına bir ölüm yetmez bize bir tanem
Düştükse denizde kum balıkta pul değiliz
Küflenmiş aktar işi bir tutam ölüm ile
Dipsiz Tanrıçaların kaprisleri uğruna
Bedeni bedestende satacak kul değiliz
Biliriz hilesini bezirgân denen soyun
Tek başına bir ölüm yetmez bize bir tanem
Kayalara saplanan son martı çığlıkları
Soysuz serenatların göğsünü düğmeledi
Sana bırakıp battı cümle renkleri güneş
Pembeyi laciverde sarıyor suda akşam
Sarındığın o hasret sarılığından soyun