“Ama onlar bir türlü anlamıyorlar
Hüznün de bir ölçü olduğunu”
…
“Kapısı çarpıp duran bağ evinde”
“Benden toprağa gitmekte olanı görüyorum”
…
Kayanın sümbülünü leylağını, çılgın aylarını
Mevsimlerin bırakıp gitti. Yeni oldu öleli.
…
Kimdi dünyayı güzelleştirmek isteyen
Durdurup parmaklarından akan zamanı
Geleceğe başlangıç çizgisi çeken?
…
Annelerinse kırgınlıklardan hüzne döndüğünü
Hüzün varsa yerleşen bir şey olduğunu
…
Bizi yılların acılarıyla bırakıp gittiler
Her gölgeye her ağaca ateş ettiler
…
Anılar kalır daracık sokaklarda
Girsen ara sokaklara öpersin
On yedi yaşının alnından
…
Konuşuruz bunları yani çocukluğu
Yani yaşlılığı, yıkım taşlarını, nedense
Bize sıkça uğrayan parsı anne
…
Acının yaşı yoktur, biliyorum
Çağımıza özgü acı kökü tattım
…
Türkçe sapak, dilim tutuk, sözcükler yırtık
Bekliyorum minibüsler getirmiyor sesini
Tıka basa dolu çarşılardan, ölü sulardan
…
Kenti bir orman yalnızlığı sardığında
Dünya içinde bir başka dünyayken insan,
…
Portakal ağaçlarının çiçekleri senin için
İçimde yıkılan kuleler, ormanlar bile
…
Elleri deniz bahçelerinde şamdanlardı
Görkemli bitkiler vardı iri gözlerinde
…
Geç mi kaldım geldim işte Kevser
İçimdeki hüzün anıtlarını yatıştırdım
Buğulanıp taşan göğü getirdim
…
Dolardı ruhuna yıldızlara baka baka
Dünya, gürültülü o koca orman
…
Ağaca bakarım seyretmek için kendimi
Tutkuya bürünmüş ağaç benim işte
Köklerim derinlerde ısıtır denizi
Yapraklarım yağmuru çağırır sürekli
…
Bu şiirde her dize kendi başına uçar
Uçmasını bilen fıskiyeler için deniz
Rüzgâr değişmelerin olgunluğunu getirir
…
Eşyanın düşey konumu yalnızlık ortamında
Eşyanın çiçek açan yalnızlığı için deniz
…
Acı verir güneşler sabahlar ikindiler
Suyun yüzeyi şimşeğin tadı ısırganın öpüşü
…
Dön dolaş yayıldım dört bir yana
Dünyamı şaşırdım Kevser. Ben turna, ben yonu,
…
Topluiğne başı olalım, nesnelerin uzantısı,
Vakit geldi, büyük olsun yalnızlığımız
…
Boşalan yağmurlarız, su kenarlarında saz
Birkaç kişiyiz Ayşe Celâl Veysel
Konuşurken hüzün anıtları devriliyor
…
Vakti mi sordunuz, vakit tamam
Dönelim kış bahçesine denizin
…
Yapraklarının altında deniz desem
Ağaç desem bir kara ağaç
Yürüyor içimde denize doğru
…
Pars gök rengini solduran güç
Gizliyor parçalanmış ağzını rüzgârdan
…
Sesini kokladım kokusunu gördüm
Akdeniz bu
…
Yaşlı bir denizci gibi
İçimde sürüp gidiyor denizin serüvenleri
…
Gitsem gelmesem çocukluğuma Kevser
Siyah beyaz bir kare çiçekleri sulayan annem
…
Üstümden dönü döne geçen turnalar
Da yok. Neye baksam nerede dursam
Düş gücüm kilitlenmiş ruhum çalınmış
Elimden alınmış taşların dinginliği de
…
Bir çiçeği bozguna uğratır, dönersin denize
Derine, en derine, yüzünde yüzlerce dalyan
…
Esmer bir çiçek çelik yelekleri deler
Ruhum buna bir anlam veremez
…
Bağırasım geliyor sesim yırtıcı kuş sesi
Kimse yaşamın anlamından söz etmiyor
…
Sarkıttığım kuyuyu. Görebilir miyim
Ne kaldıysa, ne kaldıysa çocukluktan
…
Kırılan bir zaman belki ânın ağırlığı
Baktıkça sıkıyor ruhumu kımıldayan gök
…
Bir hüzün salkımı
İki kaşın arasında
…
Silmeye çalışma çıkmıyor Kevser
Çocukluk lekelerini
…
Dipte, taa derinde uğultusu dalgaların
Bunalıyor derya içinde
…
Annem öleli bir yıl oldu, oturduğu kanepedeki
Boşluğu ver. Bu nobran bu pörsük dünya
Avlamadan beni çekip gitmeliyim
…
Bir şey söyleyecek değilim sana
Bugün kenti dolaşırsın ite ite bir çiçeği
Öylece akıp gidecek avuçlarımdan günler
Öylece yatacağım suların ağırlığı altında
…
Ne zaman can alıcı sözcüğü bulsam
Benim o kılıç yüzü kendine dönük kırılgan
Benim o bahçede sessizce dolaşan kaplan
…
Bu acı çekmiş gök, bu acı toprak
Bu hızlı hızlı büyüyen ot
Sulardan kurtulmuş bu yıldız
…
Düşünü kurdum yıkıntılardan doğacak kuşun
Düşünü kurdum denize açılan kapıların
Düşünü kurdum yıldızlı gecelerin
…
Sonra gider çocukları öldürülmüş annelere
oğul olurum
Ey Beyrut! Öğrenci çantaları, kırık oyuncaklar..
…
Kudüs’te çatılarda güvercinler olur
Yağmur yüzlü çocuklardır onlar
Terk edilmiş semtlere doğru uçarlar
…
Daha çok, göl uzakta kaldı,
‘Kimse kamış olmayı düşlemiyor göllerde’
…
Öyle derinlere küllerinden doğan sözcükler denizine
Gömün beni gömün beni taşın yüreğine
…
Ruhum kanıyor gelmeyeceğini bildiğimden,
Arka bahçeden Akdenizli çocukluğumun.
…
Bir Pars değil miyim kendi kendime ben?
…
Hiçbiri olmuyor ama, acısıyla kalıyorum
Bileklerini kesen genç kızın
Kim bilir nasıl da umarsız kalmış
Yok anlaşılan denize açılan kapısı