Sokakları geçen rüzgârın türküsünden
Denizin kırık yapıtları içinden
Dünyaya baktık. Ey insanoğlu!
Kavrulmuş şehirler şaşırttı bizi
Yıkılmış kalpler şaşırttı bizi
Issız deniz, ölü gölge şaşırttı bizi
Ne sonsuz bir bahçeydi dünya
Ne de bir avuç toz sütunlar altında
Bu yüzden
Bize kalan kuru köklerle
Çok zor yaza tutunmak
Çok zor hiç kimsenin anlamını bilmediği
Yağmurun sesiyle konuşmak
Bir ölü kemiklerini arar toprağın altında
Donuk ışıklar altında gezinir şapkalı biri
Gölgesi kapkara. Bu şehir hangi şehir?
Vakit hangi vakit? Biz buraya
Portakal suyu içmeye gelmiştik
Mısır unuyla yapılmış çörekler almaya
Yanımız sıra gelen üçüncü kişi
(Saçları dağınık parsa benzer yüzü)
Sürekli eksildiğimizi sezmiş biri
Üşüyüp üşüyüp yaza tutunmaya
Çalıştığımızı bilen biri
Kumda büyüyen karpuzları göstermeliyim ona
Su su diyerek toprağın altına uzananları
Sessizliğin gürültüsünü göstermeliyim
Uzayıp giden deniz kıyısında:
“Kim bana benim kim olduğumu söyleyebilir”
“Ölü toprakta çocukluk sevinciyim”
“Bir toz zerresi kirazlara dadanan”
“Kapısı çarpıp duran bağ evinde”
“Benden toprağa gitmekte olanı görüyorum”