Bir kibrit uzatıyorsunuz lambanıza ve yanan şey ışık vermiyor.
Uzakları, sizden çok uzakları aydınlatıyor çember.
*
Korkunç bir gün! Birkaç yüz metre öteden, B’nin kurşuna
dizilmesine seyirci kaldım. Makinalı tüfeğin tetiğine dokunmam
yeterdi ve o kurtulabilirdi! Cereste’i saran yükseltilerdeydik,
çalılıklara zor sığan silahlarımız vardı ve sayıca en az SS’ler
kadardık. Onlarsa orada olduğumuzu bilmiyorlardı. Çevremden
ateş işaretini vermem için yalvaran bakışlara başımla hayır
yanıtını verdim… Haziran güneşi, bir kutup soğuğu
salıyordu kemiklerime.
*
Cellatlarını farketmemişçesine düştü ve öylesine hafif görünüyordu ki, en küçük esinti bile yerden kaldırabilirdi onu.
*
İşareti vermedim, çünkü bu köy ne pahasına olursa olsun
çatışma dışında tutulmalıydı. Nedir ki bir köy? Ötekilere
benzer bir köy? Kim bilir, belki de o bunu yanıtlamıştır
son anında!
*
Roger, genç karısının gözünde, tanrıyı -gizleyen- koca’ya dönüşmekten çok mutluydu.
*
Bugün, görüntüsüyle onu esinlendiren günebakan tarlasının kıyısından geçtim. Kuraklık, o hayranlık veren, o tatsız
çiçeklerin boynunu büküyordu. Oradan birkaç adım ötede akmıştı kanı; kabuğunun tüm kalınlığıyla sağır, yaşlı bir dutun dibinde.
*
Sabahın sessizliği! Renklerin korkusu. Atmacanın şansı.
*
Gökkuşağı rengi susuzluğunun türküsünü söyle.