Yine o eski, o iyileşmemiş yara
Yüreğimi yakıyor,
Dedemin bir masalıydı o, ta çocukluğumdan bilirim,
Onun üstüne ne söylenmişse köylerimizde.
Bir masaldı o, yaşamla iç içe geçmiş
Kulak kesilirdim her dinleyişimde
Ve gün kavuşurken kızaran bulutlar bana
Onun komutasındaki savaşçılar gibi gelirdi.
Dağların türküsüydü o, annemin de söylediği
Hiç unutmadığım, çocukluğumdan beri
O tertemiz gözlerindeki pırıl pırıl yaşlar
Kuytu ormanların çiyleriydi sanki.
Bir resmi asılıydı evimizde, asker giysili
Seyreder dururdu öylece bizi
Solaktı, sol elinde tutardı kılıcını
Sağ yanında asılıydı tüfeği.
Ölümden az önce babam
Bir destan yazmıştı onun üzerine
Ama yazık! Karaçalındı kahramana
Söylentiler çıkarıldı arkasından
Bu beklenmeyen acı olmasaydı
Belki yaşıyor olacaktı babam
Ve ne yazık, ben de katıldım bu karaçalıcılar korosuna
Düşünülmeden bestelenivermiş kötü bir şarkıya.
Yüzyıllar boyunca atalarımız
Elde kılıç yere serdiler düşmanı
Oysa ben şaşırıp çocukça bir şiirde
Düşmanın adamı diye gösterdim kahramanı.
Geceleri her yerde onun ayak sesleri
Işığı söndürdüm mü, pencerede görünen o
Ahulgoh’un yiğit savunucusu oluyor, kimi kez
Gunib’li bir ihtiyar, ya da, giriyor içeri:
“Çok savaşlar yaşadım” diyor, “çok kanım aktı.
Tam on dokuz kez yaralandım,
Yirminci yarayı sen açtın bana,
Sen açtın ağzı süt kokan çocuk
Hançer yaraları aldım, kurşun yaraları aldım,
Ama senin açtığın yara çok daha büyük acı verdi.
İlk kez bir dağlıdan yara aldım,
Bundan daha büyük aşağılanma yoktur bir dağlı için.
Gazalarımı belki bu gün hafife alıyorsun,
Ama bil, dağlar bu gazalarla savunuldu.
Ben de görüyorum, silahım oldukça eskimiş,
Ama özgürlük dağlara bu hançerin ucundan geldi.
Durup dinlenmeksizin savaştım, o dağlı inadımla
Şölenler, keyif meclisleri nedir bilmedim.
Ozanlara kamçıyı çaldığım da oldu,
Âşıklara acımasız davrandığım da.
Onlara sert davranırken yanılıyordum belki,
Gem vuramazken öfkeme, belki haksızdım
Ama senin gibi karaçalıcıları gördüm mü?
Hoşgörülü olamadım diye kendimi kınamıyorum.”
Sabaha dek öylece oturuyor, sitemle bakıyor bana
Odayı dolduran, gece yarısı karanlığında
Kınalı sakalını görüyorum, görkemli
Kalpağının üzerinde sımsıkı sarılmış sarığı.
Ne yanıt vereyim ona ve size ey halkım
Suçum bağışlanacak gibi değil ki…
Ayrı yol tutmuştu naibi de, önderinden
Toy değil, sınanmış bir askerdi üstelik Hacı Murat.
Bu düşüncesiz davranışımdan dolayı
Her gece utanç içinde kıvrandım durdum
İmam Şamil’den beni bağışlamasını diliyorum
Ama bataklığa düşmek de istemiyorum.
İmam özür kabul etmiyor ama
Aldattım çünkü onu, beni bağışlamayacaktır.
Toy bir ozanın karaçalıcı dizelerini,
Yazacağını kılıçla yazan kişi, unutmayacaktır.
Unutmasın… Ama sen, çıldırasıya sevdiğim ülkem
Ve sen halkım, siz bağışlayın suçumu.
Doğduğum toprak, bir ananın oğlunu,
Bağışlaması gibi bağışla ozanı.