topuklu ayakkabı almış, fön çektirmiş tatlım
en büyük hayranıyım en büyük hayranıyım
ilk tebessümünü hatırlamak yanlış olur şimdi
on günlükken kucağımda, sohbetimizi
mama verişimi
altbezlerinin yumuşak kokusunu
ilk adımlarını düşünmek yanlış olur tabii
dönüşüne çok zaman var daha
altı yaşında ‘possibility of life is not life’ demesi
sekizinde yazdığı senaryo
ilkokulu bitirirken aşklarının listesi
(kimi ne kadar % kaç şiddetinde sevdiği)
gelmemeli şimdi aklıma
vakti değil daha
on üç yaşında yazdığı ilk romanı
on dördünde Jane Austen külliyatını bitirince
cehaletimle tatlı tatlı dalga geçmesini
keyifle düşünmenin vakti değil şimdi
daha sekiz ay var bunları hatırlamaya
kavuşma anfisine saklamalı hepsini
o beşinde yaşadığı umutsuz aşkın gözyaşları
şimdi gözyaşı getirmemeli
gitmeden yazdığı ingilizce roman
nasıl olsa başucumda
676 sayfa
alt dudağını ışırışı
hoş bir delikanlıdan bahsettikten sonra
yumuşacık mavi filine sarılıp uyuması
oyunlarımız
‘beni dinlemiyorsun baba! ‘ diye çıkışmaları
dört yaşında poposuna şaplak yiyince ağlayışı falan
gelmemeli şimdi aklıma
‘beni dinlemiyorsun baba! ‘
‘efendim? ‘
‘gördün mü! ‘
anneciğiyle boşandığımızda ikiye bölünmesi
tekrar evlenince yaşadığı keyif sonra da
yanıma uzanıp başını bağrıma yaslayışı
bütün bunlar gelmemeli şimdi aklıma
hepsinin sırası var daha
tam sekiz ay, sadece sekiz ay var
olgunum, olgunuz, olgun
kızım artık on altısında, e ben kırk üç yaşındayım
küçücük dünyamızın hemen öbür ucunda
yarın fön çektirecekmiş tatlım