Yaprakları solan, güz çiçeklerine benzemjşsin
sen! 1945’lerin ucuz çeliği, caddelere asfalt döken
fabrika bacasına döndüren; maldneli tüfek yuvalarını
zafer tanklarıyla çarşı dolaşanların arasında kısa pantolon
annenin sakallı kuş olduğu dönemde
babanın da kısa kuyruklu
kardeşlerin sahte mektuplar
kocaya gönderildiği yıllarda ablaların
sen! Bu koca İzmir’de talan edilen günlerin yeşil saksağanı
öttün durdun büyürnek adına
ne oldun, ne oldun deniz kulağı?
hani babanın iğreti bacaklarla sokulduğu küçük nöbetlerde
seyrettin içine alamadığın dünyayı
kustun Nihat’ın örtüsü ne
sonra, sonrası ne, şehir büyüyordu kavram olarak sende
İstanbul doğal düzlüğüyle
Ankara dal desenleri içinde
İzmir’se işaretli oyun kartları
oyun oynuyorsun kendi dürtünle
o küçük balon getiren sevgililer
balonları uçuran senin üzerinde
üç sevgili: kızların evine sabah giren öğlen ve gece
iyisi mi sen mavi kanatlı saksağanlara boşver
Sen Sivas yangınlarını atlattın, Asım Bezirci
haykırıyordu oysa: yazma tüm duyduklarını
beklet onları, cennet düşleridir yazdıkların
Metin’i tanımamıştın daha, Doktoru, hepsi yandılar
Şirin ilk yanığı
Kahraman Maraş’ta 1976 da, kapılara çarpı işareti koydu
dipte yürüyen adamlar
çarşaflılar,o gönüllü savaşçılar
sahi Harun Karadeniz’le hangi yokuşu çıktın?
ona ne sordun Nihat’ın yanında?
soylu çocukları bu dünyanın
bir berberde Denizin, Mahir’in, İbrahim’in adını yüzüne kazıdın
Burun deliklerin anlatmaz seni
suyun yumuşatılması gerek çünkü
su atıyorlar dünyanın üstüne
geldiğin çağ, bu çağ değil
ibne demek için sıraya diziIdiler kaya yarıklarında
tahta duvarlar ateşlendiğinde
İzmir’i bir kez daha saçaklı bayraklara bürüdüler
Çiftliklere taşındın, evlendin iç kentte
saklandın iki duvar arasına
düz aynalar yansıttı seni
Turgut Uyar, Cemal, döl değişimi
yansıtmıyordu dönemin dergileri seni:
Devinim’in rengi, Soyut’ta kanal derinliği, ırmak atı Yeni Dergi
bir de Refik, Veysel, Sina, şair diye kardeş saydın hepsini
depremde üç kuşak birden öldü senden:
17 ağustos, Gölcük’te, İzmit’te.
hepsinde yerle bir oldu kurduğun garajın üstü
gitti senin kavak sarayı
yalnız doğdun, yalnız gittin sen
şimdi yüzün beyazdan bir çiçek örtüsü
görünme kimseye, ürpertiyor benzersiz kirliliğin
her şeyi bitirmiş birinin dil tutukluluğuyla
aç biranı dök şehrin üstüne
İzmir’e üç yudum, Ankara’ya uşaklık yap, şampanya patlat
İstanbul fırfırlı yaprak senin için
Son kadehi dök üstüne
Üç ayaklı biri doğuyor senden
bilerek yapılmış hata say kendini
piyadelere yol aç düşman hatlarında
ört üstünü radyo bağlantılarıyla
nöbeti karşılamayı öğren
titre kendi kendine
ölüm bir elektrik boşalmasıdır
işlev bozukluğu yarat üzerine
Titre bilinç yitiminde
ben seni öğrenemedim dünya
öğrenmedim 4. dünya savaşı
hileli kumar oynuyoruz asfalt üzerinde
giriş deliğinde bir tünelin
felce uğrattım elbiselerimi
şapkamı orta yere fırlattım
tanımayın diye üç gül bıraktım cesedimin üstüne
Ukaladır şiir, anımsatır zor’un barutundaki kokuyu
Neyse ki toz var sezdirmez örter üstünü unutturur anımsatmayı! ..