Bunları da Okuyun

    Akşam Sofrasında Yedi Kişilik Bir Aile Oyunu Şiiri – Cahit Zarifoğlu

    29 Aralık 2021

    Müsaden Olursa Ben Gidiyorum Şiiri – Cemal Safi

    19 Ağustos 2025

    Danton’un Çaydanlığı Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Mayıs Anısı Şiiri – Necdet Evliyagil

    29 Aralık 2021

    Babam Şiiri – Aziz Nesin

    28 Aralık 2021

    Gülendam Şiiri – Sadettin Kaplan

    29 Aralık 2021

    Mahlasım Pervane Gezdim Bir Zaman Şiiri – Sıdkı Baba

    29 Aralık 2021

    Yüzünü Aradın Sen Hep Şiiri – Cezmi Ersöz

    28 Aralık 2021

    İbrahim Şiiri – Asaf Halet Çelebi

    29 Aralık 2021

    Anayasa Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Cezmi Ersöz»Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım Şiiri – Cezmi Ersöz

    Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım Şiiri – Cezmi Ersöz

    Cezmi Ersöz- Cezmi Ersöz
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Bu gece konuğumsun.

    Karanlık, yırtıcı düşler ve küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin bana…

    Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor…

    Yanımda uyuyorsun. Kollarındaki, bacaklarındaki izleri, yaraları seyrediyorum.

    Alımlı, uçumlu bedenine, diriliğine, büyülü gençliğine tutkuyla bağlı olduğun adamdan geliyorsun bana…

    Dilsiz sevişmelerinden…

    Onu başından beri hiç saklamadın benden.

    Zaten ben yüzündeki solgunluktan, düş kırıklığından, gözlerinin sık sık boşluğa düşmesinden anlamıştım hemen.

    Zaten yalanlarla yaşayamazsın sen…

    Ama gerçeği anlayınca içimdeki resim darmadağın olmuştu bir anda. Resimdeki kırmızı ev yıkılmış, çiçekler ezilmiş, resimdeki bahçenin kapısı kırılmıştı…

    Neden, demiştim sana, son bir umutla ve belki bir mucize olur, bana hiç beklemediğim bir gerekçe söylersin diye, tıpkı ölüm mahkumlarının son anda bir kurtuluş haberi beklemeleri gibi…

    Gözlerime baktın. Evladını terk etmeye hazırlanan bir anne gibi baktın bana. Bir yalan aradın, buldun belki, ama söyleyemedin.

    Yalanlarla yaşayamazsın sen…

    İçimdeki resim tutuşmaya başlamıştı. Resimdeki küçük çelimsiz, siyah önlüklü çocuk ağlıyordu umutsuzca…

    İçimdeki resim yanıyordu. Çocukluk sevinçleri, düşler inançlar yanıyordu. Resimdeki siyah önlüklü çocuk nereye kaçacağını bilmiyordu…

    Yakana sarıldım ve neden? diye bağırdım seni sarsarak: Neden seviştin onunla? ..

    Seni sarsmam, yakana sarılmam, sana bağırmam senden güçlü olduğum için değildi. Tam aksine uçuruma düşüyordum, elimi tutup, bırakmaman içindi…

    Gözlerin yine bilinmeyen bir boşluğa takılmıştı. Bir süre sustun. Sonra konuştun. Sesin hayat kadar yabancıydı, hayat kadar acımasız, hayat kadar gerçekti…

    İçimde tanıyamadığım bir başka kadın daha var, dedin. Ve o kadın onun çekiciliğine karşı koyamıyor… Öylesine büyülü bir yakışıklığı, öylesine küstah bir kendini beğenmişliği var ki kendime engel olamıyorum…

    Bu gece konuğumsun…

    Karanlık, yırtıcı düşler, küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin yanıma…

    Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor…

    Kollarındaki, bacaklarındaki yaraları, izleri seyrediyorum…

    Yanımda, öylesine masum uyuyorsun ki… Bu masumiyetinin arkasında nelerin saklı olduğunu, içinde, sana da yabancı olan o kadını bilmeyi öyle çok isterdim ki…

    Sahi, kimdi o kadın? Güçlü, yakışıklı, kıskanç, sahiplenen, hatta küstah, seni inciten, üzen ve kendini beğenmiş erkeklere bu denli çeken neydi onu… O kadını bu parçalanmışlığa sürükleyen kirli ve hastalıklı merak neydi? ..

    İçindeki o bin yıllık ezilmişlik bu ezilmişliğin hastalıklı hazzı mıydı karşı koyamadığı…

    Kişiliğini parçalayan, iradeni felce uğratan, gururunu tamamen teslim alan bu ruhsuz sevişmelere onu hangi derin eksiklik çağırıyordu…

    Sahi, kimdi o içindeki senin bile tanıyamadığın kadın? …

    Bana çekiciliğine karşı koyamadığın bir başkasıyla seviştiğini söylediğin günden sonra haftalarca görüşmemiştik.

    Aşkınla çok derinlere gömdüğümü sandığım güvensizliklerim, komplekslerim, korkularım gömüldükleri yerden hiç olmadıkları kadar güçlenmiş ve acımasız inatlarıyla ortaya çıkmışlardı yeniden…

    Haklı olmanın, bir suçlu bulup yargılamanın rahatlığını hiç tatmamıştım ki…

    Ortada bir yıkım, bir ihanet, bir suç varsa kimsede değil, hep kendimde arardım ben…

    Günlerce seni değil, kendimi yargılayıp durmuştum.

    Bedenimi aşağılamıştım acımasızca.

    Neden ben de içindeki kadını büyüleyen o adam gibi yakışıklı, güçlü, gösterişli bir bedene sahip değildim? …

    Neden bağlandığın o genç adam gibi seni sınırlayıp sahiplenmiyor, üzüp incitmiyor, içindeki o bin yıllık ezilmişliği tahrik etmiyordum? …

    Neden benim de dudaklarımın kenarında kendini beğenmiş ve küstâh bir gülümseyiş yoktu onun gibi…

    O görmüştü de, neden ben seninle onca yıl beraber olduğum halde içindeki sana yabancı olduğunu söylediğin kadını görmemiştim…

    Saçma, rezil, karanlık düşüncelerdi, ama ne yazık ki gerçekti…

    Ama en çok neyini kıskandım biliyor musun? Onun önünde elbiselerini çıkartıp soyunmanı, sevişirken adeta sayıklar gibi söylediğin ve bana dünyanın en masum sözleri gibi gelen o ayıp sözcükleri ona da söylüyor olmanı ve bir de onun yanında uykuya dalışını kıskandım…

    Ama asıl acı olan bir gün ansızın seni kıskanmaktan vazgeçişimdi…

    Bir gün ansızın öyle büyük bir yokluğa düşmüştüm ki, bu yoklukta her şeye olan inancımı yitirmiştim…

    İnsan ancak birine inanıyorsa onu kıskanırdı…

    Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimim ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim her şeyi unutmuştum…

    Ta ki sen bir gece vakti gözyaşlarıyla kapımı çalıncaya kadar…

    Öylesine bağlılıkla, öylesine susamışlıkla sarılıyordun ki bana, sanki birden rollerimiz değişmişti, şimdi sen uçurumun kenarındaydın, seni tutması, koruması gereken annen bendim senin…

    Sana, senin bana sarıldığın gibi sarılmasam senin resmin dağılacaktı…

    İçindeki kadın sana büyük bir tuzak hazırlamıştı. Bedenin, ezilmişliğin, karanlık önyargılarla koşullanmış güdülerin doyuyordu, ama ruhun öylesine susuz kalmış, kişiliğin öylesine parçalanmıştı ki…

    Çünkü yakışıklı bedenine vurulduğun, dudağının kenarındaki o küstah ve kendini beğenmiş gülüşüne hayran olduğun genç adamla ruhunla, duygularınla ilgili konuşacak, paylaşacak hiçbir şeyin yoktu…

    Bedeninin onu özlüyordu, ruhun beni…

    İçindeki, o yabancın olan kadın, arzuladığında genç adama, onun iri, gösterişli bedenine, ipeksi, gergin kaslarına, bitip tükenmek bilmeyen cinsel enerjisine, seni küçümseyen, acıtan o küstah yakışıklılığına gidiyor, susuz kalan ruhun içinse bana geliyordun…

    Peki, beni seninle birlikte olmaya iten neydi? Neden bırakıp gidemiyordum seni? ..

    Aşkta yasak olana, imkansızlığa, mutsuzluğa duyduğum merak mı çekiyordu şimdi seni bana…

    Yoksa ne ondan, ne de benden vazgeçemediğin için yaşadığın acıya, parçalanmışlığa duyduğum merhamet için mi bırakamıyordum seni…

    Artık benimle o bir zamanlar tutkuyla bağlandığım bedenini paylaşamıyordun.

    Artık sevişmiyorduk seninle. En azından dürüsttük bu kadar kendimize ve bir başkasına…

    Ama çıplak bedeninden çok daha mahrem ve sahici olan düşlerini, duygularını, acılarını paylaşıyordun benimle…

    Çok küçükken, dayının sana yaptığı cinsel tacizi mesela. Bugüne dek kimselere anlatamamıştın bunu…

    Aramızda cinsellik olmayınca artık ben de seninle her şeyimi korusuzca konuşabiliyordum… Düşlerimi, annemi nasıl derin bir sevgiyle sevdiğimi, rüyalarımda onunla nasıl seviştiğimi, o büyük utancımı, karanlık iç dünyamı, doyumsuzluklarımı hasta, yaralı ruhumu…

    Aramızda cinsellik olmayınca artık üzerinde iktidar kurmayı asla düşünmüyor, seni denetlemiyor, seninle gizliden gizliye rekabet etmiyordum…

    Olmadığımız gibi görünmeye çalışmıyor, güvensizlikten kaynaklanan sahte üstünlük duygularımızı tatmin etmek için birbirimize kapris yapmıyorduk.

    Sıradanlığın o büyülü içtenliğini yakalamıştık…

    Kendimizle, hayatla, her şeyle alay ediyorduk…

    Karanlık ormanından bana geldiğin bir geceydi, hiç unutmuyorum. Yatak odasına girecektim ki, içerden, çocuksu ve adeta mahcup bir sesle: Soyunuyorum, içeri gelme, demiştin…

    Önce, böyle deyişine çok şaşırmıştım. Sen benim yıllardır birlikte olduğum bir insandın. İlk anda mahcubiyetine bir anlam verememiştim. İçeri salona geçtim. Sonra bir sigara yakıp düşündüm… Düşündüm… Bu mahcubiyetin, soyunuyorum, içeri gelme deyişin, bana çok anlamlı geldi birden… İçim sevinçle, umutla doldu… Ve o an seninle her şeye yeniden başlamaya karar verdim…

    Buna hazırdım…

    Seninle ölmeye bile hazırdım…

    Soyunuyorum, içeri gelme, deyişin, bir kez daha aşık etmişti beni sana… İlk kez gibi… Ve bütün ilkler gibi sonsuz bir arzuyla…

    Cezmi Ersöz şiirleri Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım Şiiri - Cezmi Ersöz Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım Şiiri - Cezmi Ersöz şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Otobüsümüz Yolun Kenarında Öylece Duruyordu Şiiri – Cezmi Ersöz

    Bir Hayalet Şiiri – Cezmi Ersöz

    Yedek Sevgili Şiiri – Cezmi Ersöz

    Soru İşareti Şiiri – Cezmi Ersöz

    Vazgeçmedim Şiiri – Cezmi Ersöz

    Son Yüzler / Varoluşçu Boyacı Şiiri – Cezmi Ersöz

    Bunları da Okuyun

    Urla Şiiri – Necati Cumalı

    29 Aralık 2021

    Türk’e Birinci Öğüt Şiiri – Neyzen Tevfik

    29 Aralık 2021

    Ben Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Ertelenmiş Gazel Şiiri – Ahmet Ada

    29 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Ahmet Muhip Dıranas

    Adamlar Şiiri – Ahmet Muhip Dıranas

    Ahmet Muhip Dıranas

    Sönmüş saçlarında son damla ışık, Bir düş’ün içinde gibi her akşam -Ve yüzleri duman kadar…

    Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi Şiiri – Cemal Süreya

    29 Aralık 2021

    Yol Türküsü Şiiri – Afşar Timuçin

    29 Aralık 2021

    Dikenli Çalıda Açılan Güller Şiiri – Seyrani

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Leylâ Vü Mecnûn 1601-1700 Şiiri – Fuzuli

    29 Aralık 2021

    Baki Kalan Şiiri – Cemil Meriç

    29 Aralık 2021

    Şairin Ölümü Şiiri – Vasfi Mahir Kocatürk

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ruhsati şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Agah şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.