Bu âlemde hakikat kimseye ref’-i nikab etmez
Bu acz-âbâd-ı hilkatte, âdem vehme hitap etmez,
Bilenler haddini râib u gümana intisap etmez,
Cılız bir şemayı vehm ü tasavvur âftâb etmez
Bu aklı, mantığı mimar-ı gayb asla hisâb etmez.
Ne hakkın var şu aczinle karıştırmakta ummanı,
Gururun saydırır belki sana rıkk-i beyabanı,
Sığar zannetme fanus-ı hayale şems-i tâbânı.
Sen ey mimar-ı takdirin beşer isminde hayvanı,
Gönül, âfak-ı aşkında bu ekvânı serap etmez.
Takıp bin bir kanat vehm ü hayale cevv-i manada,
Dolaştın haydi farz et âlem-i suğrada, kübrâda.
Münakkaştır bu ferman-ı kaza serhadd-ı tuğrada,
Telakkiden ibaret, dinle iman fasl u davada,
0 yıldız ki doğar ufk-ı rızadan, igtirâb etmez.
0 divanhane-i hikmetteki mahfelde, mecliste,
Bulundum ben de bahs-i istikamette, desaiste.
Cehalet çalkanır hâlâ bütün kürsi-i tedriste,
İlim bir noktadır varsa şu evrak-ı havadiste
Guyübun sırrını kilk-i ezel derc-i kitab etmez.
Ser-i menşur-i hikmette atılmış “Sü ui du” imza,
Sunar bu badeyi âşıklara kürsi-i Ev ednâ,
Mesafe münselibdir, muttasıldır evvel ü uhrâ.
İçersin suret-i zahirde bin cam-ı zunûn amma
Ezel sakisinin sahbası misli neşveyâb etmez.
Bakırköy Tımarhanesi, 1944