Bir sorunun yanıtını bulduğumuzu
sandıysak ne zaman,
içimizden biri çözüverdi
duvardaki eski
Çin perdesinin ipini,
ve açılan perde gösterdi bize
bir sıra üzerinde oturmuş olan
kuşkucu adamı.
Ben, dedi bize o,
kuşkucuyum.
Kuşku duyarım
iyi yapıp yapmadığımızdan
günlerinizi yutan işi.
Söyledikleriniz daha kötü söylenseydi
değerli olup olmayacağından.
Kuşku duyarım
kendinizi söylediğinizin doğruluğuna bırakıp
iyi söyleyip söylemediğinizden.
Çok anlamlı olmasından kuşku duyarım;
her yanlış anlamadan siz sorumlusunuz çünkü.
Ama tek anlamlı da olabilir
ve nesnelerin çelişkisini örtebilir;
gereğinden fazla tek anlamlı mı yoksa?
Öyleyse, yararsızdır söylediğiniz şey.
Yaşam yok demektir söylediğinizin içinde.
Olayların akışı içinde misiniz gerçekten?
Gelişen her şeye eyvallah mı diyorsunuz?
Siz gelişiyor musunuz? Kimsiniz siz?
Kimdir konuştuğunuz?
Söylediklerinizden yararlanan kim?
Ha, bir de şu var:
Ayıltıcı mı? Okunabilir mi sabahları?
Bir bağlantısı var mı varolanla?
Cümlecikler kullanıldı mı, sizden önce söylenen?
Ya da çürütüldü mü en azından?
Her şey doğrulanabilir mi?
Deneyimle mi? Hangi deneyimle?
Ama hepsinden önemlisi,
her zaman, her şeyden önemlisi şu:
O nasıl davranır?
İşte hepsinden önemlisi.
Düşünerek, merakla izledik
perdenin üstündeki kuşkucu mavi adamı,
sonra birbirimize baktık ve
hadi, dedik, sil baştan.
Çeviri: A. KADİR – Gülen AKTAŞ