karım anlamıyor
beni.
direksiyonda
karşı yönden gelen biri ile
gözgöze geldiğimde
başımla selamlar veya
el sallarım bazen.
içimden gelir.
“gerçekten tuhafsın,”
der karım.
süpermarketteki kasiyere
bir şeyler anlatmaya veya
gülerek, el haraketleri yaparak
dışarı çıkınca
karım,
“o adam anlattıklarından
tek kelime bile
anlamadı! ” der.
veya bir fıkra anlatırım
karıma.
fıkra bittiğinde, “ne zırvalıyorsun
sen? ” diye sorar.
“bu bir fıkraydı.”
“fıkra mı? bu dünyada
bunun bir fıkra olduğunu
anlayabilecek tek kişi
yoktur! ”
sonra başını geiye atıp
kahkaha ile güler bana.
postane ve kafe gibi
umumi yerlerde
başkalarına küçük el ve
baş işaretleri ile
servisin yavaş
veya imkansız,
veya dünyanın
nefret dolu olduğunu
veya o tür bir şey
ima etmeye çalışırım.
“ne yapıyorsun? ” diye
sorar karım,
“kes şunu! hiçbir yere
götüremiyorum seni! ”
umarım size bir erkeği
anlayacak son insanın
karısı olduğunu söylediğimde
siz ne demek istediğimi
anlıyorsunuzdur, bir aynaya
bakıyordur sanki kadın, ancak
öylesine yakındır ki aynaya
(burun aynaya yapışmış)
hiçbir şey
göremez.
ve bu bir fıkra değil.