ürktün oğlum, huylandın hep, az mı kışkırtıldın yalnızlığa
daha kirpiklerin kırpışmadan doluşan anılar da bıraksın istedin seni
bir kör kadar sabırlı olamadın, alaycı hiç
yazık ki sağırlar kadar alıngandın
Bir çift göz gezinse gözlerinin karanlığında
çalınmış buluyordun yokladığında kalbini
Kalbin! ayaklanan bir sığırcık sürüsü kadar gürdü kalbin
Kalbin! onu yeniden tanımla, unuttuklarınla
süt kutusunun yaldızından sızdırdığın ışıkla okuduğun
mülkiyetin kökeni
onu koru diyordu sana gerekecek paylaşım savaşlarında
kalbinden başka verecek mülkün yok yoksullara
Yıllar geçti oğlum, bulduğumda seni
nabzın yalnız geceleri mırıltılı ve berrak
gündüz kire ve sabun tozlarına karışarak akıyordu
yağmur mu yağıyordu kederin mi çarpışıyordu bulutlarla
Umabilirdin oğlum, yüzünde kireç kuyularından kalma yanıkların olması
uzanabilirdin beyninin son rahat kıvrımlarına
her gece sarsıntılarla irkilmeseydi hayatın, sancılarla
yine dayanabilirdin oğlum, alışabilseydin ayrılıklara
şimdi mavi halesine tavaf ettiğin dünya
‘ denizimde boğulacak kadar güzel değilim ‘ diyor sana
‘ gittikçe aşınıyor prizmalarım, arzu kalmadı kırılmalara ‘
Biliyorum oğlum, o sonu bilsen de gideceksin
ben seni kırılmaktan oluşmuş bir mordan doğurdum
acıdım sana, acını gizledikçe sevdim acıdım sana
unutturmak istedim kalmış son birkaç çağıltıyı da
aşk mesala
aşk geniş açıyla kırıyor kırınca, büyük acıyla
ah oğlum,
ayak tozları savrulduğunda rüya
iz
ve rüya.
(İz ve Rüya)