nere gitsem içimden
gidelim kalk buradan!
kaldıkça yükselen, çınlayan bazen
hangi halka varsam
ters dönen bir çocuk ve sezaryen
uzun zaman sezeryan sandıydım
bir ermeni adı gibi, birden
derin yara
ince kesik
tiz bir ad
o halk ki
her tufanda nuh ağırlar bağrında
nefesiyle nemlendirir de boşluğu
o boşluğa doğar kardan ararat
şimdi derin yara ince kesik tiz bir ad
nere gitsem, hangi dağlara
süphan, kapanmış kalbinin üstüne
dağ dedikçe dağlanıyor bir daha
her parçası bir dağda kürdün
nere gitsem
şu atlı, şu ince uzun çerkez,
düşlerde kavuştuğumuz kaf
bir daha dönemedik
dünyadan masala
nere gitsem araf
o güngörmüş rumla gitsem çağlara
iki yakada tek hükümdar olarak
ey taptığım güç, ey aklım, ey yazgım
yaktığımız kadim kentlere bir bak
kan tutuyor is kaplıyor her ruhu
herkes tutuşuyor o ateşte
her yer ırak
nere gitsem çöl, çöl
ıssızında kalakalmış arabım
gecem leyla cesedi günüm kuyuda
binicisiz atlar gibiyim
alevler içinde dört dönen
ağıdım duyulmaz yemenden öte
kime varsam içimden o ses…
o, çemberinde unutulan ezidi
o herkes, cinneti kâbusuna
beden olmuş yahudi
değilsem süryani, değilsem afgan
hep isli,
hep siyah,
hep incekara
her yol hayber geçidi
doğudan batıya kuzeyden güneye
akan ırmak
umuttan umutsuzluğa
o uzun yolcu, o yorgun türk
bilmiyorum vadim ne taraf
kim değil ki sümerden hitite
frigden söğüte sürgün
hangi dil var ki binbir
gece uğunmasın
bu bastıkça tozan yolda
kimin gözleri değil ki kör
bu viran çadır, bu bedensiz kule,
bu ensiz oyuk, bu ansızın
nükleer çarmıhta
kim değil, kim
ortadoğu
…
bir daha varır mıyız kim bilir
o meme tenli pınarların başına