Geçti yok bir şey yineleyip
yok bişey diyorum mırıltıyla
duyduğumu sandığım sesleri
yankılayarak geçiyor günler
biraz daha bozuyorum dünyayı
her haberden sonra… çıkabilsem
diyorum bu fanustan dağlar
geçsem köroğlu havasıyla
atlar ne rahvan çamlar
ne gölgeli nigar ne
hoştur şimdi kekik savuran
rüzgâr karıncaladıkça genzini
kurumuş dudaklarını verir
gözeye sular o ılgım akışla
içindeki çok beklemiş çığlığı
yağmur içmiş dağlarda parsı
pars ile karda kara karşı tipide
tipiyle ancak… siste gemiler uzaktan
uzaktan geçerken tayfası romdan
melankoliden birhoş bu çağda
duyulur mu çığlık coşucuların
dağdağasından sanırım bugüne
o korku kaldı kapandığın bu
fanusta gel ki hemen geçmez
ufka çakılı her çağrıyı yutar sis
o sis ki katran siner neminden ağır
bir kömürperde iner göze gönle
hiç bir ses geçmiyorsa demek
yalnızca yankıysa ne gelir
elden geçti yok bir şey
yineleyip geçti yok bişey
diyeni duymaktan başka