Bunları da Okuyun

    Sesine Dondun Hep Şiiri – Cezmi Ersöz

    28 Aralık 2021

    Yer Altında Sarı Öküz Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Çatılmadan Yerin Göğün Binası Şiiri – Sıdkı Baba

    29 Aralık 2021

    Ötme Bülbül Ötme Şiiri – Pir Sultan Abdal

    29 Aralık 2021

    25 Haziran 1981 Şiiri – Arif Damar

    29 Aralık 2021

    Derin Göç Şiiri – Altay Öktem

    29 Aralık 2021

    Mevsimler Ve Temsiller Şiiri – Alper Gencer

    29 Aralık 2021

    Yaradan (Kadir Mevlam) 1 Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    İkincil Ruhla Pis Duvar Buluşmaları Şiiri – Özge Dirik

    29 Aralık 2021

    Kolay Mı Yar Sevdası Şiiri – Muhlis Akarsu

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Halil Cibran»Ermiş Şiiri – Halil Cibran

    Ermiş Şiiri – Halil Cibran

    Halil Cibran- Halil Cibran
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Kendi gününün şafağında, seçilmiş ve sevilen insan Al Mustafa,
    tam oniki yıl boyunca Orphales şehrinde, gemisinin geri dönüp
    kendisini doğduğu adaya götürmesini bekledi.

    Ve onikinci yılda, hasat ayı olan Ielool’un yedinci gününde,
    şehir duvarlarından uzak bir tepeye tırmandı, denize doğru baktı
    ve gemisinin sisle beraber gelişini seyretti.

    O anda kalbinin kapıları açıldı ve sevinci denize doğru uzandı.
    Ve gözlerini kapadı, ruhunun sessizliğinde dua etti.

    Tepeden inerken bir hüzün hissetti ve kalbinde şöyle düşündü:

    ‘Nasıl huzur içinde ve üzülmeden gidebilirim?
    Hayır, ruhum yara almadan bu şehri terketmeliyim..

    Duvarlar arasında acı dolu geçen uzun günler,
    yalnızlık içinde uzun geceler; kim acıdan ve
    yalnızlıktan pişmanlık duymadan buradan kopabilir?

    Bu caddelere ruhumdan o kadar çok parça saçtım ki,
    özlemimin o kadar çok çocuğu bu tepelerde çıplak dolaştı ki,
    sıkıntı ve ıstırap çekmeden onlardan kendimi ayıramam..

    Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil,
    kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum..

    Geride bıraktığım bir düşünce değil,
    açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül…

    Yine de daha fazla oyalanamam…

    Herşeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor;
    yola çıkmalıyım…

    Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken,
    donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek…

    Buradaki herşeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl?

    Bir ses, dili ve ona kanat olan dudakları taşıyamaz.
    Boşluğu yalnız başına aramalı…

    Ve kartal, tek başına,
    yuvasını taşımadan Güneş’e uçmalı…’

    Tepenin yamacına eriştiğinde tekrar denize döndü
    ve baş tarafında kendi yöresinden gemicileri barındıran
    gemisinin limana yanaştığını gördü.

    Ruhundan kopan sözlerle onlara seslendi:

    ‘Kadim annemin oğulları, med-cezir süvarileri…
    Ne kadar sık benim rüyalarıma yelken açtınız.
    Şimdi benim uyanışıma geldiniz,
    ki bu benim en derin rüyam olmalı…

    Gitmeye hazırım ve şevkimin yelkenleri rüzgarı bekliyor.

    Bu durgun havadan sadece bir nefes daha alacağım,
    sadece bir bakış daha geriye, sevgi dolu…

    Ve sonra aranızda yerimi alacağım,
    gemiciler arasında bir deniz yolcusu olarak ben…

    Ve sen, engin deniz, uyuyan anne,
    nehrin, ırmağın özgürlüğü…

    Bu nehir sadece bir kıvrım daha yapacak,
    bu arazide bir kere daha çağıldayacak…
    Ve ben sana geleceğim,
    sınırsız okyanusa sınırsız bir damla…’

    Yürürken, uzaktaki tarlalardan, bağlardan,
    erkeklerin ve kadınların
    şehir kapılarına doğru koşuştuklarını gördü.
    Birbirlerine geminin gelişinden bahsettiklerini
    ve kendi adını çağırdıklarını duydu.

    Şöyle düşündü:

    ‘Ayrılık günü, aynı zamanda toplanma günü mü olacak?
    Benim akşamımın aslında şafağım olduğu söylenecek mi?

    Sabanını tarlanın ortasında bırakana,
    üzüm cenderesinin çarkını durdurana
    ben ne verebilirim?

    Kalbim meyveyle yüklü bir ağaca dönüşse de
    derleyip onlara sunabilsem..

    İştiyakım bir pınar gibi aksa da kaplarını doldurabilsem…

    Bir yücenin elinin dokunmasını bekliyen bir harp mı,
    yoksa nefesinin içimden geçeceği bir flüt müyüm?

    Sessizliğin arayıcısı olan ben, sessizlik içinde
    başkalarına güvenle dağıtabileceğim
    nasıl bir hazine buldum?

    Eğer bugün hasat günüyse, hangi tarlalara
    ve hangi anımsanmayan mevsimlerde
    tohumları ekmiş olabilirim?

    Ve eğer fenerimi yükselteceğim saat gelmişse,
    içinde yanan benim alevim olmayacak…

    Kendimi bomboş ve karanlık hissederek
    fenerimi kaldıracağım…

    Ve gecenin bekçisi fenerimin içine yağı koyacak;
    onu yakacak da…’

    Bunlar kelimelere dökülenlerdi.
    Fakat kalbindeki pek çok şey, söylenmemiş olarak kaldı.
    Çünkü en derin gizemini açıklayamazdı…

    Ve şehre döndüğünde, herkes onu karşılamaya geldi.
    Adeta tek bir ses olarak ağlıyorlardı.

    Ve şehrin yaşlıları ileri çıkıp şöyle dediler:

    ‘Henüz gitme; bizi bırakma.

    Bizim alacakaranlığımıza öğle ışığı oldun;
    ve gençliğin, hayallerimize hayaller getirdi.

    Sen aramızda bir yabancı, bir misafir değilsin.
    Çok sevdiğimiz oğlumuzsun…

    Gözlerimiz, senin yüzününü görememenin açlığını
    ve acısını yaşamasın.’

    Ve rahiplerle rahibeler konuşmaya başladılar:

    ‘Denizin dalgalarının bizi ayırmasına,
    aramızda geçirdiğin yılların bir anı olmasına izin verme.

    Aramızda bir hayalet gibi yürüdün ve gölgen,
    yüzümüze düşen bir ışık oldu.

    Seni çok sevdik; ama sevgimiz
    sözlere dökülmedi ve örtülü kaldı.

    Ama şimdi sana yüksek sesle haykırılıyor;
    sevgimiz önüne seriliyor.

    Hep yaşandığı gibi, ne yazık ki sevgi kendi derinliğini,
    ayrılma anına kadar anlıyamıyor…’

    Diğerleri de ona yalvardılar; ama o hiç cevap vermedi.
    Sadece başını önüne eğdi ve ona yakın duranlar,
    göğsüne düşen göz yaşlarını gördüler.

    Sonra, kalabalıkla birlikte
    tapınağın önündeki meydana doğru yürüdüler.

    Ve mabetten Almitra adında bir kahin kadın çıktı.

    Ve o, kadına sonsuz bir şefkatle baktı;
    çünkü daha şehirdeki ilk gününde onu bulan
    ve inanan bu kadın olmuştu.

    Ve kadın onu selamlıyarak konuşmaya başladı:

    ‘Tanrının sevgili kulu,
    son noktayı keşfedebilmek için
    uzun zamandır uzakları gözlüyor, gemini bekliyorsun.

    Ve şimdi gemin burada, sen de gitmelisin.

    Anılarındaki ülke ve büyük dileklerinin mekanı için
    duyduğun hasret çok derin.
    Ve ne sevgimiz seni bağlıyabilir,
    ne de sana olan ihtiyacımız seni tutabilir.

    Ancak bizden ayrılmadan önce bizimle konuşmanı
    ve bize gerçeği anlatmanı istiyoruz.

    Ve biz onu çocuklarımıza,
    onlar da kendi çocuklarına aktaracaklar
    ve o hiç bir zaman yok olmayacak…

    Yalnızlığında bizim günlerimizi gözlemledin ve
    uyanıklığında, bizim uykumuzun hıçkırıklarını
    ve kahkahalarını dinledin.

    Şimdi bizi bize aç ve doğumla ölüm arasında
    yer alanlardan sana aşikar olanları bize de anlat.’

    Ve o cevap verdi:

    ‘Orphales halkı,
    tam şu anda ruhlarınızda devinmede olandan öte,
    size neden bahsedebilirim? ‘

    ………………………………………….

    Ermiş Şiiri - Halil Cibran Ermiş Şiiri - Halil Cibran şiiri Halil Cibran şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Nar Taneleri Şiiri – Halil Cibran

    Tanrım Konuş Benimle Şiiri – Halil Cibran

    Dua’ya Dair.. Şiiri – Halil Cibran

    Neşe Ve Hüzün Şiiri – Halil Cibran

    Aşkın Hayatı Şiiri – Halil Cibran

    Allah Aşkına Kalbim Şiiri – Halil Cibran

    Bunları da Okuyun

    Tıynetsizlik Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Kanto VIII Şiiri – Ahmet Ada

    29 Aralık 2021

    Bendedir Korkusu Şiiri – Ahmet Hamdi Tanpınar

    29 Aralık 2021

    Yolculuk Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Neşet Ertaş

    Tatlı Dile Güler Yüze Şiiri – Neşet Ertaş

    Neşet Ertaş

    Tatlı Dile Güler Yüze Doyulur Mu Doyulur Mu Aşkınan Bakışan Göze Doyulur Mu Doyulur Mu…

    Sevgi Öldü Şiiri – A. Kadir Bilgin

    29 Aralık 2021

    Erkenden Şiiri – Oktay Rifat

    29 Aralık 2021

    Mutluca Şiir Şiiri – Niyazi Akıncıoğlu

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Bu Dünyanın Evvelini Sorarsan Şiiri – Pir Sultan Abdal

    29 Aralık 2021

    Parantez Şiiri – Mahmut Temizyürek

    29 Aralık 2021

    Evvel Bize Dost Diyenler Şiiri – Teslim Abdal

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Agah şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ruhsati şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.