II/
Tepemizde dönüp duran akbabalar
uzak, çok uzak çöllerden gelip
düşürürken gölgelerini üstümüze
her nasılsa aramızda bulunan
dostlarıyla da buluşup koklaştılar
ve ölümün sessiz dairelerini
çizerlerken başımızda
gölgeleriyle konuştular
Onlar ki şahinlerle güvercinlerin
ölüm tüccarlarıydılar
hayatı karartarak yaşayabilirlerdi ancak
Hayat karartılabilir bir süre
Belki dağların uğultusu kesilebilir
Çoban ateşleri söner
ses gelmez olur koyaklardan
türküler bile susabilir belki
tükenebilir güneşin
altın testisindeki bengisu
Üstelik umudun magması bile soğuyabilir
gölgelenebilir umut bile bir an
Ve zulmün okları vızıldayarak
beynimizi dişleyebilir kör bir testere gibi
Ortaçağdan gerilere gider bir ucu zulmün
bir ucu
bin dokuz yüz yetmiş bir’lerden berilere gelir
Ama hayat yine de sürer
şahinlerle güvercinlerin gücü yetmez yok etmeye
Hayatı sürdürecek olan sevdalardır çünkü
Hayatı sürdürecek olan bir tohumdur belki
sevda gibi salar köklerini derine
özgürlüğün ve bilincin özsuyudur devinen
ağar hayatın dallarına
ağır ağır kavrar bütün hücreleri
ve sonra dikilir
şahinlerle güvercinlerin karşısına
Binbir suratlı sermayenin
iki yüzüdür şahinlerle güvercinler
Karın temeli mülktür diye
ortak bir anayasada anlaşmışlardır
ve zulüm genel başlığını taşır
Anlaşamadıkları tek noktaysa
işkence yöntemleri olmuştur
Onlar ki ilk mülkiyetle birlikte
işkenceyi geliştirmekte ustadırlar
Ve ateşin mülkiyeti uğruna
bilinci ve özgürlüğü dağlara kaldırıp
kayalıklara zincirlemişlerdir
ve de her sabah güneşe karşı
parçalatmışlardır ciğerlerini bir kartala
saltanatları sonsuza dek sürsün diye
Onlar ki o günden bugüne
bilincin ve özgürlüğün
baş düşmanı kesilmişlerdir
Ne yaratmışsa insan
ne duymuş ne düşünmüşse
insana karşı kullanmayı öğrenmişlerdir
İhanet bile değildir artık bu
düpedüz görevleridir
insana karşı olmak
Ve onlar
yalnız
sevdalardan korkarlar