Derelerden geçtiydik seninle, azgın
Nehirlerden, çöl yalnızlıklarından
Sesin bir çavlandı güllerin fecrinde
Her yol ağzında bir daha öpüşürdük
Böğürtlen kokardıo tedirgin boynun
Buğulanan geçmiş, kanayan yara
Avuçlarımızdaki karanlık uğultu
Huzursuz taylar gibiydik, yılkıya
Düşmüştük, karanlık bir yalnızlığa;
Ürperiyordu savrulan yelelerimiz
Ürperiyordu anılar sandığımız orman
Bir yolculuk söylencesiydi ömrümüz
Unutulmuş dillerin hüznüne benzerdi
Ateşin kalbine sokulurduk, rüzgarın
Yurtsuz soluğuna; zamansa yelkeni
Yırtılmış uçurumdu uğuldayıp duran
Sayımı yapıldıydı ateşin ve toprağın
Suyun ve havanın anlattığı bilindiydi
Geçirgen bir sarnıçtı anasır-ı erbaa
Ve uygarlığın ölçüsü olmuştu insan
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan
İnsan yorulur bazen insan olmaktan
Biz yorulduk, su yoruldu, gök bile
Eskimişti bakıp durmalarımızdan
Örselenen yaralarımızı kuzguni
Sütüyle onarırken dağ geçitleri
Bir boşluk uykudan uyanıyordu
Derelerden, azgın nehirlerden, çöl
Yalnızlıklarından geçtiydik seninle
Böğürtlen kokulu vadilerde durup
Bir daha öpüşmüştük başımın hala
Dönüp durması bundandır işte
Aklım yalpalıyorsa bundandır