Zaman hiç kullanışlı değil. Çoğu kez
anılar bizi yaşar. Orada çıktım kırılan bir şafağa
yalandan çatlamış kent; boşluk biriktiriyor
üstelik pusuları rengarenk. Hep çarpıştım
beynime dadanan halkın uzak yüzüyle
bozgun üstüne bozgun, her buluşmanın sonu ıssız uğultu.
İyi ki yanlışım, yanlış yerdeyim. Hazırım yırtılmaya
ve meraktasın sen, avucunda zaman denilen kuyu
çalkalanırsın, ağrıyım sana, bu işin sonuysa
silinen bir kelime. Biterim, işte budur verilen bana.
Bir aşk için kıtalar batıran deprem, geceler kuran usta
eritilen giz, dilimi kopartan köpük: Öldüren kanama.
Bıktım bozbulanık olmaktan. Ne varsa bir intikam
ufuklar is biriktiriyor. Sen, her şeyin yazılıp durduğu yara
bu yüzden an olunur, sorulurum her başlangıçtan.
Ezberimdedir toprakla su; boşluğa açılan dünya
nasıl da alışkın parçalanmaya. Ah! o yalnızlıklar
uzak dağların yankıları. içinizdeki kuşları bırakın
genişlesin gökyüzü. Buza düşen kor anlamını soğusun
bir im verilsin ona, zehir yeşili bir sokak olsun.
işte sonunda koptum sizden, sürtünmenin ısısı oldum
artık kaybedin beni, bir kıyı gibi orada unutun
kör bir gökyüzü seçecek sizi,
ateşe bir deniz gömeceksiniz
paramparça ve bir karabasandan söküle söküle
daha bir koyulaşacak korkunuz.
Ama kaçamam bundan. Siz ağzımdaki şarkıda saklanın
bir öfke seli içindeki kandan kurtarın beni
bir eliniz kağıt, bir eliniz kalem olsun
beni gönderilecek bir haber gibi sarın.
Bir çocuktan gidilen yolda başlatın kışı, aşk ölsün
delik deşik bir kar yağdırın içinize
beni kopartın ama bu yazılsın bir gülün açışına.
Veysel Çolak
Varlık, Nisan 2001