-Mehmet Müfit’e
Gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
Gecenin yenik bahçesinde dolaştım, sarı bir yağmurdu
Bitip tükenmeyen kayalıkların ortasında mahsur
İçimde titrerken anılar ve kaçışın bakır kokusu
Çocukluğum bir taht odası, Bursa’da yenik sultanlığım
Bütün kapılar kapanmış, bütün kapılar sur
Döndüm, ardımda yansıyan o büyük aynayı gördüm
Varlığın ve hiçliğin kaynaştığı, göçebe yağmur.
Gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
Vardığımda yoktu bütün kapılar, iskele, gün batımı
Rodos’a doğru batık tekneler. Kadırgamın şişmiş
Tahtalarında çırpınan rüzgârı
Duydum, yüzümün büyük sularına çizilen.
Ta orada yüksek dağlar, bu dik ve acılı yol
Bir at kişnemesi, yağız gül kokusu
Çökmüş tapınakların altında gizli geçitler
Ve küflü mahzenlerinde taşlaşmış ölüler korosu
Giden kim? bu ilkyaz şafağında yolcu edilen habersiz
Beyaz kefenlerinde bürünmüş yürüyen bakirelerle.
Birden şimşek! ve göründü ve yokoldu kapılar
Yenilgi ve acı, kaçış ve sürgün. Zamanın yitik
Aynasında tüterken yalnızlığın bakır kokusu
Alnıma dökülmüş bu ilenç, bu belirsiz yolculuk
Duydum etime değişini bin kızgın demirin
Karanlık mazgallarından sarkan gövdemin…
Bir ilkyaz şafağında kurban edilmişliğim.
Birden yağmur! ve yüzümün yarısı akıp gider
Benim gözlerim yok, kurşun! sıcak ve ağdalı yüzgörümlüğüm
Issız oyuklarında derin uğultularıyla rüzgâr
Gözlerimin ıssız oyuklarında… Sıra kimde?
Batık teknemin suya gömülmüş ahşap direklerinde
Asılmış tüm yolcularım. Celal’im! Sinan’ım!
Bu deniz nereye gider, bir biz kaldık
Ve yağmur tüm kapıları siler.
Ben Cem, daha dün yarım imparatordum
Kestirdiğim paralarda soldu vücudum
Öldüm binlerce ölümle, kıyıya vuran cesedime baktım
Yağlı urganlar bağlayıp boynuma (iskele, günbatımı
Rodos’a doğru batık tekneler) yürüdüm, artık
Bana bu dünyada yer yok
Ne saray, ne köşk; ne rütbe, ne taht
Ağabey el ver yanına geleyim
Al beni, sonra istersen boğdur
Bir yanım zifiri karanlık, bir yanım… birden yağmur!
Günler bir ormanın sessiz çığlığına gömüldü
Kendi içine düşen dipsiz kuyulara. Cesaret:
Gözbebeklerimin içindeki karanlık ülke
Perili… ve hiç varılmayacak.
Gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
Bir at kişnemesi, yağız gül kokusu
Vardığımda yoktu bütün kapılar.
Ben yitik zamanın altında kaldım
Silindi kapılar ben dışarda kaldım
Bu soğuk, bu kimsesiz karanlıkta
Yalnızım, ellerimden başka yok fenerim.