Tardiyye
Hoş geldin eyâ berîd-i cânân
Gel ver bana bir nüvîd-i cânân
Cân ola fedâ-yı ıyd-i cânân
Bî-sûd ola mı ümîd-i cânân
Yârin bize bir selâmı yok mu
Yârabbî ne intizârdır bu
Geçmez mi nice rûzigârdır bu
Duysam ki ne şîvekârdır bu
Hep gussa vü hârhârdır bu
Vuslat gibi merâmı yok mu
Ey Hızr-ı fütâdegân söyle
Bu sırrı edip iyân söyle
Ol sen bana tercemân söyle
Ketm etme yegân yegân söyle
Gam defterinin tamâmı yok mu
Kâm aldı bu çerhden gedâlar
Ferdâlara kaldı âşinâlar
Durmaz mı o ahdler vefâlar
Geçmez mi bu etdiğim duâlar
Hâl-i dilin intizâmı yok mu
Dil hayret-i gamla lâl kaldı
Gâlib gibi bî-mecâl kaldı
Gönderdiğim arz-ı hâl kaldı
El’ân bir ihtimâl kaldı
İnsâfın o yerde nâmı yok mu
(Şeyh Gâlip’in Tardiyyesini
Bugünün Türkçesi ile
Yeniden Söyleyiş)
Hoş geldin, ey habercisi cânânın!
Gel de ver müjdesini cânânın.
Bayramına canım fedâ cânânın.
Ümidinde yok mu fayda cânânın;
Yârin bize bir selâmı yok mu?
Nasıl bir bekleyiş, Ya Rahman bu?
Hiç geçmez mi, nasıl bir zaman bu?
Duydum düşkünlüğünü naza bunun,
Verdiği hep sıkıntı eza bunun;
Kavuşmak gibi bir merâmı yok mu?
Ey düşkünlerin Hızır’ı, söyle
Apaçık eyle bu sırrı, söyle
Hâlime sen ol tercüman, söyle
Teker teker saklamadan söyle;
Gam defterinin tamamı yok mu?
Keyf aldı tâlihden dilenenler,
Yarına kaldı iyi bilinenler.
Nerede o ahdler, o vefalar?
Geçmez mi bu ettiğim dualar?
Gönül hâlinin intizamı yık mu?
Gamla şaşkın gönül dilsiz kaldı,
Galip gibi mecalsiz kaldı.
Gönderdiğim arzıhal haldı,
Şimdi bir tek ihtimal kaldı;
İnsafın o yerde namı yok mu?
Osman TUĞLU