Koşturup çift at, dosdoğru Kazan’a gidiyorum bakarak,
Sürüyor atları arabacı, mahmuzlayıp tartaklayarak. Geceydi,
sevinçle nurlar saçarak ay parlıyor, Esen hafif rüzgârda
ağaçlar, yapraklar sallanıyor. Her taraf sessiz. Fikrim bana
neler mırıldanıyor, okuyor, Nedense gözlerim ağırlaşıyor,
tamamen uyku bastırıyor. Bir zaman sonra açınca gözümü,
yabancı kırlar
görüyorum.
Ah bu nasıl ayrılık? Ömrümde sanki ilk defa görüyorum.
Sağ ol, şen kal, affet, ey benim doğduğum yer,
Benim türlü türlü hayaller kurduğum yer.
Hoş ömür sürdüğüm şehir! Şimdi uzaklarda kaldınız;
Ah, tanıdık evler, büsbütün gözden kayboldunuz.
İçim sıkılır, yanar yürek, kederli, düşüncedeyim;
Bir tanecik arkadaş bile yok, yalnız ikimiz: Fikrim ve ben.
Ah günahımın korkunçluğu, arabacı da pek sessiz,
Söylemez bir güzelin yüzüğü ve kalpağı türküsünü!
Sanki kimsem yok gibi, birşeyyok, birşeyki;
Var olan var, yalnız akrabam yok, yetimim, yetim.
Burada herşey yabancı bana: Mingali, Bikmolla da kim?
Bikmuhammed, Biktimir, hiçbirini tanımıyorum, bunlar
kim?
Sizden ayrılıp kardeşler, yurtsuz, güçlükle yaşamak;
‘ Güneşsiz, aysız yaşamak gibidir, bence.
Bu düşüncelerle kaskatı kesildi başım,
Pınar gibi, istemeden akıp gitti göz yaşlarım.