Boğdu yıllarımı aşkın ırmağı
Bir daha geçmek mi, tövbeler olsun!
Görünürde zemzem, gerçekte ağı
Bir daha içmek mi, tövbeler olsun!
Tarifsiz duygular sardı içimi
Kimi yerde gezdim, havada kimi
Düştüm tepetaklak, aldım dersimi
Bir daha uçmak mı, tövbeler olsun!
Aynalara baktım onu gösterdi
Sırtımda gram yük tonu gösterdi
Boyumun ölçüsü sonu gösterdi
Bir daha ölçmek mi, tövbeler olsun!
Bazen bir kasırga, bazen bir “hiç”tim
İflas etti aklım, ben benden geçtim
Kendime ateşten elbise biçtim
Bir daha biçmek mi, tövbeler olsun!
Bazen kuyulara indirdi beni
Bazen zirvelere kondurdu beni
Göçtüm yayla diye, dondurdu beni
Bir daha göçmek mi, tövbeler olsun!
Susuz bir çöl idim, suya muhtaçtım
Hoşgörüye hasret, ilgiye açtım
“Buldum-buldum!” diye yanına kaçtım
Bir daha kaçmak mı, tövbeler olsun!
Aldırmadan kınamaya, yergiye
Tarla yaptım bir gramlık sevgiye
Saçtım tohumunu yeşersin diye
Bir daha saçmak mı, tövbeler olsun!
Terk eyledim “sevda” adlı yapıyı
Fırlattım ruhsatı, yırttım tapuyu
Kilitledim gönül denen kapıyı
Bir daha açmak mı, tövbeler olsun!
Ağustos – 1999