Bunları da Okuyun

    İtiraf Şiiri – Rüştü Onur

    29 Aralık 2021

    Virgül Şiiri – Tarık Günersel

    29 Aralık 2021

    Gel Hakk’a Olma Âsi Şiiri – Kaygusuz Abdal

    29 Aralık 2021

    Gül Cengi Şiiri – Arif Ay

    29 Aralık 2021

    Usandım Gayri Ağyarın Şiiri – Ruhsati

    29 Aralık 2021

    Gamzen Ohından Yüregüm İçi Tolu Yaradur Şiiri – Ahmedi

    29 Aralık 2021

    Derinlik Çekimi II Şiiri – Aziz Nesin

    28 Aralık 2021

    Neyneyim Dünyanın Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Bir Kını Toprağa Verdik Kılıç Şimdi Daha Keskin Şiiri – Mustafa İslamoğlu

    29 Aralık 2021

    Seni Seviyorum Şiiri – Adnan Azar

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Yabancı Şairler»Adonis»Gırnataya On İki Kandil Şiiri – Adonis

    Gırnataya On İki Kandil Şiiri – Adonis

    Adonis- Adonis
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    1

    Yere ve göğe bir ev
    Burası, Akdeniz ile Sierra Nevada arası.
    Dağ elini koyuyor dalganın eline
    deniz ağacın pencerelerini kuşatıyor.
    İşte Gumara kapısı,
    El-Hamra’ya çıkan şairlerin
    hayallerini görüyorum
    Hugo, Gongorra, Jimenez, Rilke, Lorca
    Armando Blasio Weldes’i işitiyorum:
    “Kaç kez istemişimdir Gırnata çağında
    doğmuş olmayı”.
    Bu tarihin ıtrına dar geliyor feza,
    bu toprağın kokusuna dar geliyor tarih.
    Tırman ey şair soruların burçlarına, reyhanın havasını oku,
    daya dudaklarını anlamın şarabına.

    2

    İşte el-Hamra kapılarını göğe açıyor
    çıkmak ve çocuklarını ziyaret etmek için.
    Bir el – beş vakit namaz
    Bir el – kötülükle vuruşmak için bir tılsım,
    ne taşıyor böyle sallanan bu el
    kanayan bir nar mı, çığlıktan bir ciğer mi?
    İşte Guadaira nehri:
    Bir halhal ve iki çıplak ayak
    Güneşin çevresini tutmuştu fareler,
    işte, çizgilerin ve renklerin
    taylesanında uzanmaya bıraktım onları,
    gizemli nüktelere daldım
    kaygılarımı yeşil bir tılsıma hapsederek:
    Yaratılışın Adem’i hayal
    Uygarlığın Havva’sı el-Hamra/kırmızı kız.
    Düş gör düş gör
    Düş görmezsen uyku ve gece seni yiyecek.

    3

    Şarabın kapısı,
    Giriyor muydum, çıkıyor muydum?
    Benden sarhoş oldu eğimler ve harmaniler
    içinde tarih yasemininin ürperdiği.
    Kûfî hattı ve nesih hattı bahçelerinde sarhoş oldum,
    Seni getiriyor müzik ve gidiyor
    her mekâna ve mekânsızlığa.
    Avlular, ışık göllerinde yüzen muvaşşahlar.
    Ve renklerinden çıkmak üzere
    giren nice kelebekler,
    duvarlar önünde derin saygıyla,
    çamurun bir teşbih olduğu yer
    duvarların esire kardeş olduğu.
    Hayat – bezemenin gövdesinde bir göbek
    yıldızlarsa kulakları altında perçemler.

    4

    Bulutlara dokunmaktan korkma
    ey adımlarım, dingin olun, de!
    Siyahın meydanında reyhanların
    meydanında
    suyun merdiveninden iniyor ay
    sevdiği yüzle buluşmak için suda
    çevresinde kandillerin ışığı utanıp sönüyor.
    Bu sütunların ayak kemiklerinde
    süslemelerin fısıltısı
    kemerler çekilişler ve dalgalar.
    Kim bu narin nakkaş?
    Bezemesine yıldızları hapseden
    ki çıkmak istemiyorlar oradan.
    Hat – içinde zamanın suyu aksın diye
    mürekkebin kazdığı bir ırmak.

    5

    Ey bezemenin müridi, işte kutbun
    kubbeler de hâller ve makamlar.
    Kubbede bir hışırtı içinde kanatlar saklı
    altında coşku hareketli bir koltuk
    aşk ceylanlarının taşıdığı.
    İşte, sonsuzluk bir cübbe giyiyor
    bir lambanın içinde oturuyor ufuk.
    Kulak verin revaklara:
    Güneşle gecenin çiftleşmesi
    benimle benim aramda sürekli bir
    düğün bu.
    Ama gövdem benim değil.
    Özleyiş ve lezzet onu aldı benden.
    Öyleyse bırak beni ve algıyı alevlendir
    Heveslerimi uyandır.

    6

    İşte bu varlıklar
    Pencerelere giysiler diken iğnenin
    deliklerine giriyor
    Orada gemiler ve erkek geyik boyunları
    orada at sırtları, birine bindim
    ve mesafelerin hurmasını silkeledim.
    Bilmem neden ağlıyordu o pencere
    Uzayın ona mavi mendilini uzattığını gördüm
    ayın bulutlarla örtülürken
    el-Hamra’da yarattığı
    harikaları anlatıyor şu pencere de.
    Ancak düş gemilerinin sığabildiği
    göller misali pencereler
    pencereler – yıldızların kulaklarında küpeler.
    Boşluk el-Hamra’nın alfabesine
    yaraşmayan bir sözcük.

    7

    Kumariş hamamında sarı, mavi,
    kırmızı arasında,
    anlatılmaz bir susuzluğa düşüyor su,
    sen anlayabilirsin bu neden böyle.
    İşte fıskiye bir gövde olmaya çabalıyor
    bir şarkıya dönüşmek suyun işi de.
    Yıkananların her biri,
    belini göğün kucakladığını sanıyor.
    Doğanın ve ötesinin
    boynuna sarılıyor
    yahut bana öyle göründü.
    Bana öyle göründüğünü düşünüp
    dedim ki:
    Bu delilikte
    Nesnelerin ne idiğini bilmemek iyidir.
    O akşam Gırnata
    hayalimde uyumadı
    kollarımın arasında uyudu.
    Bornozlarının eteklerini sürükle
    ey Gırnata
    zamanın bundan dolayı tökezlemesi
    hoş olur.

    8

    Bir köşe fısıldadı bana:
    Girdin, ey şair, üçgenime
    yazık ki çıkacaksın,
    süt dolu memelerim var benim,
    kabım yok.
    Benim gibi ol
    Yolculuk et ama kendi gövdende,
    ki oluşu kuşatasın güzelce.
    Köşe dedi ki:
    Akıl burada duyunun hizmetinde,
    bezemedir çamura söylemeyi öğreten.
    Ama yetişir bu bezemeye bakıp durduğun,
    ardında yoldan çıkmışlar yürüyor havada
    kuşkunun erguvanını giyerek
    El-Hamra’nın köşeleri bilimi yalanlıyor:
    Işık saçılıyor onlarda sanki henüz keşfedilmemiş bir sorgucu.
    Sen köşeleri tuttun pantolonlarını
    toplayarak
    güneşin ışınları sanılarla sarınırken.

    9

    Nakış ve bezeme tabakalarının altında,
    düş için oyulmuş ırmaklar
    Bu kubbenin altında cellât yok
    kan yok bu revakta
    şiirin ayak izlerinden başka iz yok.
    El-Hamra’nm kapılarına yaslanmış
    erkekler
    kuruntuya fırlatılmışlar sanki
    yolculuğun tepelerinden
    cenneti evine çekmeye çalışıyor her biri.
    Gırnata’nın düğünlerine kadınlar esin üfler
    tepelerde saç örgülerini çözen yıldızlar.
    Ama gövdem hüzünlü şu anda-
    Daha doğmamış olduğumu söylesem mi?
    Gelme gelme ey yarın,
    Mühlet ver, bekle öğrenelim
    seni nasıl göreceğimizi,
    Seni nasıl karşılayacağımızı
    bilelim de öyle gel.

    10

    Zaman bir ihtiyar,
    kırık bir arabanın gölgesinde oturuyor
    mevsimleri tüttürerek
    El-Hamra’nın duvarlarına söylesem mi acaba:
    Ceplerini parçala!
    Sütunların ağlamasını istesem mi?
    “Yaralarına merhem sürmeye vaktim olmadı”:
    Bana böyle seslenen o vakit mi?
    Dinle ama hayalini, ey Gırnata, düşen kırışıklıkları avutuyor o hayal,
    Burçlarına kulak ver
    sevgi kasideleri okuyor.
    Ama, ama
    İşte bana bir kitara veriyor bu gece
    Sehere şarkı söyleyeyim diye.

    11

    Şiir yüz hatlarını feleğin üzerine kazırken
    El-Hamra’nın göbeğinde oturan bir felek söylüyor
    Başka bir usturlap mı doğuyor?
    Ve neden sevmiyorum ben
    göremeyeceğimdekinden başka bir şeyi?
    Böylece yaratışla eylemini
    birleştiriyorum,
    nesneyle eşini
    nesneyle karşıtını,
    ve diyorum ki yarının meydanlarında
    Gırnata’nın elleri
    Nesnelerin hepsi önden gelsinler diye-
    İşte Gırnata’nın adımları yazıyor
    eşsiz bir mürekkeple oluşun muvaşşahını.

    12

    Gırnata’ya kulak ver, ey şair,
    sen geçip giden akşama âşık olmadın
    gelen sabaha tutuldun çünkü sen.
    Akşam sehere hazırlanıyor –
    Sana ufku açan bir kök
    ve sana yükseklik sağlayan bir derinlik.
    Güneş gibi, Gırnata gibi
    senin de yanağın iki:
    Doğuda bir yanak,
    Batıda bir yanak.

    Adonis şiirleri Gırnataya On İki Kandil Şiiri - Adonis Gırnataya On İki Kandil Şiiri - Adonis şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Ben Senin Yerine Ağlayacağım Şiiri – Adonis

    Barış Şiiri – Adonis

    Beden Şiiri – Adonis

    İlk Söz Şiiri – Adonis

    Gece Seni Saklıyor Şiiri – Adonis

    Dünya Şiiri – Adonis

    Bunları da Okuyun

    İnsanın Gurbetleri İçinde Şiiri – Ahmet Oktay

    21 Mart 2022

    Yürümek Şiiri – Ali Cengizkan

    29 Aralık 2021

    Açık Arttırma Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Belki Bir Gün Duyarsın Diye Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Karacaoğlan

    Eğlen Hocam Eğlen, Bir Sualim Var Şiiri – Karacaoğlan

    Karacaoğlan

    Eğlen hocam eğlen, bir sualim var Edep nedir erkân nedir yol nedir Benim Karac’oğlan olduğum…

    En Büyük Sensin Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021

    Anneler Kaçar Gibidir Şiiri – Turgut Uyar

    29 Aralık 2021

    Birtanem Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Benzemez Şiiri – Kul Nesimi

    29 Aralık 2021

    Sevdiğim (Bir Nazar Eyledim) Şiiri – Neşet Ertaş

    29 Aralık 2021

    Savunmalar 4 (Türklüğe Hakaret Davasından) Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021
    Etiketler
    Agah şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Ruhsati şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.