Öyle derinlere cam kırığı mavisi denize
Öyle derinlere içinde boğulduğum keder nehirlerine
Öyle derinlere içinde boğulduğum ezik gözlerine
Öyle derinlere eski kulelerin gölgelerine
Öyle derinlere yağmurun sonsuzluk ülkesine
Öyle derinlere ormanın kokusuna alevine
Öyle derinlere denizin anahtarını yitirdiğim yere
Öyle derinlere gök gürültüsünün can çekişmesine
Öyle derinlere kumun çöle söylediklerine
Öyle derinlere kayanın yalnızlık kalesine
Öyle derinlere yaban kazlarının indiği suların eşiklerine
Öyle derinlere dünyasal kulübenin arka bahçesine
Öyle derinlere çatının direğine düşen güneşe
Öyle derinlere ruhumun yıkandığı çisentilere
Öyle derinlere kırk canım olup kırkının inceliklerine
Öyle derinlere kar yağan nilüferlere
Öyle derinlere ‘iyi geceler’ diyen sümbüllere
Öyle derinlere unutkan belleğin köklerine
Öyle derinlere dağların dumanlı kömürüne
Öyle derinlere tozlu ağaçların yürüyüşlerine
Öyle derinlere kıyısız gemilerin serenlerine
Öyle derinlere rüzgârın biçtiği kuş gölgelerine
Öyle derinlere çın çın yalnızlık sirenlerine
Öyle derinlere dere yatağına usulca düşen gözlere
Öyle derinlere gözyaşı çelenklerine
Öyle derinlere bir melodinin tam merkezine
Öyle derinlere kuşlarla dolu sokakların ikindilerine
Öyle derinlere doludizgin korna seslerine
Öyle derinlere küllerinden doğan sözcükler denizine
Gömün beni gömün beni taşın yüreğine
Bunları da Okuyun
Kanto XLVII Şiiri – Ahmet Ada
By Ahmet Ada