duman çöküyor gözlerinin önüne
anılar sisli, dünya küçük
balkona sığmıyor yaşanmış olan,
denizden uzakta ağaçlar, çakıl taşları,
evlerinin uzantısı kırmızı testiler
deniz kabukları gibi anlaşılmaz
şeyler, kuş sesleri, zambak sesleri,
anılar çöküyor derinden gelen
anlaşılmaz sözler gibi, küçük zambak
seslerine karışan tuhaf sözler
küçük tekneleri balıkçıların
çürüyor denizde
balıkçıların tertemiz elleri
kayalara vuran suda gözleri
çürüyor anıları denizin koynunda,
pavurya ve onun yüz çeşidi
dökülüyor içine gün boyu
iri hüzünler geliyor aklına
karada boğulan kimi arkadaşları
eski günler, yağmurlar yağmurlar
iç çekişi yağmurluğuyla geçen bir kıza
saflık belki, deniz adamı
saflığı içinde esen
gün gece yarısını çalınca balkon
uçuruma açılan dehliz oluyor
anılar kanıyor içinde
unutulmaz çocuksu bir gül
gibi düşüyor yaşananlar
biraz kırık, aşk kırgını
biraz göçebe yalnızlığı
o deniz senin bu deniz benim
çürüyor anılar çıplak bir kayısı
ağacı gibi, bir zargana gibi
kayıp gidiyor elinden
-çocuklar balkondan sarkmayın,
balkonlar kötülük!
“dünya küçük anılar sisli
ne kadar saf adamlardık değil mi”
böyle düşünüyor şimdi
gece kuşunun sesi yırtarken geceyi
tenha bir deniz feneri yanıp sönerken,
içinde dünyaya kırgın bir adamın
hüznü, dalgaların aynasında görünüyor
yakındaki ada, ıssız orman
“ruhumdaki fırtınaları dindirmek için
kuşların peşi sıra giderdik adaya,
böyledir insanın yeryüzü serüveni”
diyor, gübre kokusu geliyor rüzgârla,
yaşlı kadınların hıçkırıkları
kutlu yüzleri gecenin içinden
anılar çürüyor yüzlerinde
dilsizleşiyor evler, sokaklar, yüzler,
deniz, dalgalar köpük köpük,
unutulmaz ümidi deniz insanının
gözleri, evet gözleri yıkık duvarlar
gibi çürüyor, deniz unutmaz
anılarını, çünkü ekmeğe
demir atılıyor denizde
ekmek sevgi başlangıcı oluyor
seher vakti kuş seslerine