Aslı
karanlıktan korkan ay
sıyrılınca bulut ordusundan
gördüm gerçeğe düş dolduran yüzünü
yanan bir deve kervanı geçiyordu alnından
saçlarından bir adam düşüyordu
bir Doğu kentinin adını bağırarak: İsfahan!
gözlerin dağlardaki su söylenceleri
ki az sonra
martılar deniz sanıp inecekler
ve ezgiler başlayacak
kaçıp kovalamaları anlatan
tavşanlarla tazıları
hükmedenlerle köleleri anlatan
çatlayan atları
yakılan kapıları
köpeklerle efendilerini anlatan ezgiler
peşimdeydiler ve havlıyordu iz süren köpekleri
dünyanın kanadığını
otların kaçıştığını duyuyordum
dağıldığını duyuyordum sözcüklerdeki anlamın
ayışığı gözümü biçiyordu
karanlıklar gölgemi
yeryüzünün canı acıyordu Aslı
peşimdeydiler
ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin
bağırabilirdin sana rastladığımda
beni ele verebilirdin
söyleyebilirdin nasılsa bir gün
sözcüklerim ağzımdan göç edeceğini
ve diz çökeceğimi ölümün kalesi önünde
yenik bir şövalye gibi
peşimdeydiler
ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin
birden elimi tuttun Aslı
bir uçurumun ucundan tuttun
sonra yükselmek için açarken kanatlarını
fısıldadın gecenin kulağına
duysun diye bütün avcılar
“ölüme yetişmiş olsa da birçok kurşun
hiçbir kurşun yetişememiştir aşka”