seni kimse anlamıyor Duygu
yıkandığın su, yürüdüğün yol, omuzunda gezinen melek
şemsiyende sayı saymayı öğrenen yağmur
sarmaşık gibi yüzüne sarılan ayna
seni kimse anlamıyor Duygu
binicisiz atlar, yeleli gece, elini altına soktuğun yastık
hep başkalarının sevdiği şarkıları çalan radyolar
kırmızı şarap gibi alnında gezinen ateş
seni kimse anlamıyor Duygu
denizdeki şişe, şişedeki mektup, mektuptaki söz
tuttuğun günlüğe düşen gölge
kuruttuğun çiçeklerden uçup giden koku
seni kimse anlamıyor Duygu
kırılan bardak, taşan süt, eteğine sıçrayan çamur
yorgunlukta başını dayadığın omuz
rüzgarın getirip pencerenin önüne bıraktığı kuştüyü
seni kimse anlamıyor Duygu
yıldırım aşkları, boşanma davaları, evine dönen yolcu
aşkını Portofino mu Mortofino mu, neyse işte öyle
bir yerlerde bulduğunu şarkısında anlatan adam
ve mırıldanan
yalnızca mırıldanan kalabalıklar kentin iç organlarında
seni kimse anlamıyor Duygu
yaşını başını aldığı halde neden teyze olmadığını kimsenin
bilmediği Güzin Abla
bilginin kurutulacak bir çamaşır olduğunu sanan okul
bir terliksi hayvan olduğunu
ve tek hücreli canlılar gibi bölünerek çoğaldığını düşünen devlet
seni kimse anlamıyor Duygu
ayın arkada kalan karanlık yüzü
aşkın sana bakan yaralı yüzü
ve kayarlarken dilek tuttuğun yıldızlar
“Birisi çıkıp
yalnızca
beni ben
olduğum için
sevsin
Tanrım!
Ama
geç olmadan,
olur mu? ”