Ey muştusuyla kanımı çalkalayan
Uluma!
Ey kara dirim, ey seğirten mızrak!
Göğün şimdi halkı kışkırtan bir maviliğidir
Günlerimiz geniş hüzün akıyor
Çığ sesleri geliyor boynumun damarlarından
Kelimeler hamle ediyor aklımın namlusunda
Öpüşlerim benim hoyrat bir ırmak
Bir uğultu oluyor,
bir infilak.
Kuşların cıvıltısı kanımı köpürtüyor
Bıçkın ağızlarla kaplanıyor gövdem
Daralan berzahında ömrün
umutlar, engebeler, kavlı bir şafak
ve de kınından sıyırdığım kavganın şavkı
alnıma çatılıyor
İzini sürüyorum elbet yalçın bir gebeliğin
Yaralarımı azdırıyor çürütülen güneşler
Atlarım eksildikçe dünyaya hıncım budanıyor
Bir kahramanlığı hep itiyorum dağların zümrüdüne
Yaşamak çünkü inadına
şuracığımda militan, şakrak bir hışırtı
çoğalırım çünkü ben
ter kokan başkalığımla her gün
çoğalırım şehrin balkonlarından
her gün
Her gün işte ellerim mızrak
bomba değil bana her taştan mızrak
hayatla kapışan bir
tövbe vuruşu, bir sevgi istifi
Bana can verir böyle çapalanan devrimler
Köklerimi ısladıkça daima
ellerim gürleşir
Ne şehvet ne de yeis
Kanımı daha daha çatlatıyor dilsiz topraklar
Ey büyük neşe, ey güzel yalnızlık!
Hangi taşı kaldırsam, altında bilirim
inançlarım kıpırdanan bir cürettir
çarkların çarmıhıyla karşı karşı
kamaşan yerlerimde artık
ve aşk ve devrim!
(Barbar Senfoni’den)