Bir dağı yırtarak çoğalan ırmak gibiyim kanayan bakışlardan
Bozgunlarda kırıla kırıla büyüyen bir kanat sesi
Göğsümde soluk soluğa atların kavuran nefesi
Lal olmuş sesiyle anıların yürüdüm
Bir fecrin tuvaline düşler çizerekten hep
Dolandım gözlerimin ateş tünellerinden
Şakağımda gecenin ıslıklarıyla
Ne deliren bir karanfil ne kösnül yangınlardı sürükleyen
Batıp çıkan yelkenlerdi ne yapsam
Ay ve fırtına kırıklarıyla hep içimde
Sular dondu böyle kül kokulu bir küheylan alevinde
Geceyi teyellerken nabız seslerim
İçime açılan kar çiçeği bir atlastı
Yankılandı birden gizemiyle yağmurun ve susuzluğun
Kirpiğime acının kırağısı
Büyülü acılar üşüşürdü rüyalarıma bir ayın gelgitiyle
Üşürdü sesim düşkıran mevsimler boyunca
Ürkünç dalgalarla çarpıyordu göğsüme moraran duyarlıklar
Ufkun dibe çöken tortusu gibi batmış tekneler birden
Devinirken kumdan kalelerde utangaç kokusuyla
Savruldu oradan oraya toz duman içinde yüreğim
Sonra denize dökülen lavlar halinde
Hem köpüren bir zehir hem suların yürüyüşüydü susuşum
Zamanı boyardı kan, ah al kan ellerim
Baksan zifiri bir karanfil açardı durmadan
Baksan yüzümde fırtına sonrası bir kül kaldı
Ne mavi sular ne eylül halkaları
Kumçiçeği büyüten bir ıslık belki kaldı
Karanlığa bürünmüş hüznün imgesi bir de
Bir yaranın umutlarla kanayan ağzında
Eriyen kar depremleri günlere mevsimlere
Köpüren akşam, uzağa dökülen yıldızlardı birer birer
Döküldüler ağır ağır kırmızı kırmızı
Kanamalı bir göğün yaprakları gibi
Döküldüler savrula savrula
Kalbim alanlara gömülü bir fitilin ucunda
Atlasına bürüne o sürgün uğultusu
Bir gök ağrısında kuş telaşlıyla ah
Paslı bir bıçak gibi kaldı susuzluğum
Yollarda bozgunlarda ateşlerde
Çığlıklar halinde ufkum hayallerim