Yatmadığım bir oda,
Kokusunu bilmediğim bir çiçek,
Gitmediğim bir dağ,
Yorgun uzanmadığım kumsal,
Ağlayan bir karga
İnleyen bir taş.
Güzeli güzel yapan sevmek
Adana: At arabaları, bisikletler, kamyonlar
Traktörler, yayalar, el arabaları
Otolar, giriyor birbirine dar sokaklarda;
Aşlamacı şıngırdatıyor güğümünü
Soğuk soğuk soğuk
Soğuk aşlama.
Bir kuş diyor ki ona, gül gibisin.
Küçük, kırmızı yuvaları sever
Benim yılanım, girer içlerine, uyur.
Peki, ne yapar o zaman Tanrı gökte,
Sonsuzluk sıkmaz mı onu?
Durmuş, soruyor
Ölüm olağan mı sence?
Hayır diyorum, hayır
Celladın işi ölüm.
Adana: O özlediğim kent.
Çocukluğumda ğaç altında yatardık
Yaz geceleri ve daima göçte;
Biliyorum yıldızların sessizliğini
Ama görmedim suskun bir ülke.
Gözyaşı mı olmak istiyorsun ey ırmak?
Düşmesini bilmiyor bu yaprak,
Uçmasını bilmiyor bu kuş,
Yürümesini bilmiyor bu çocuk,
Sevmesini bilmiyor bu kadın,
Yağmasını bilmiyor bu kar,
Akmasını bilmiyor bu dere,
Pek çok şeyi bilmiyor bu halk.
Kar eriyor, dere çığlık atıyor
Dolaşıyor otları, ağaçları inceden bir rüzgâr,
İşte yine, doğa bu, güzelim ana
Evrene kafa tutuyor ve hatta sana, ey ölüm!
Yolları taştan Adana: Duruyor işte orda
Ulaşıyor sıcak bir yaza, solgun bir güze.