Orda sadece yalnızlık ve rüzgâr
var var varsa da yok diye bellerdik
kıraç toprak, başıboş sürüler…
akşamları çılgınca bir kavgaya giderdik
çıkınca kayalara sessizliği bozan
sakallı adamlar gibi dağlarda haydutça
(güzel aşkları bir tülbentte taşıyan)
solgun mavisine sokulan denizlerin
(sık ağaç dalları ve enli bir palmiye-
den kurulu hüzün evinde)
Güneş’e karşı kudurgan öfkesini koşturan
ey yanılgı, ey sahipsizlik,
ey akşamla dönen sürüler, orda!