yine sadık battal’a…
ben sadece kendi kaderimin peşinden koşturuyorum
senin başka dünyalara kader bağlamışlığın var
köprülene köprülene köprülerden geçiyoruz
savaşlardan kan var bayraklar solduruyor renkleri
sarmalların kollarını kırıyorken genetik
ruh bulaştırıyoruz birbirimize dna değil!
sevgilim çaktırma durumlar kritik
bence biz bundan sonrasına yürüyerek saldıralım
insan olan her şeye alışır ve bütün övgüler allah’a
allah deyince sen önce merhamet anla!
misal ben zeytine hiçbir zaman hayır demedim
ve çaya ve tütüne ant olsun
allah hepimizi kendine ısmarladı ha!
elinde silah varken muhabbete geleni göremezsin
kışkır kışkır kışkırtırlar bu dünyada adamı
güneşi koy demlensin saate bakmayalım
uyumasak doğrudan rüyaya çıkıyor zaten hayat
kuşları uçarken görsen kuşları uçarken görmenin cenneti
fakat illa ateş yakacaksan
odunu da yanında götürmen lüzum ediyor
mevsimler yalan soğuk sahici üşümek hakikat olsun sana
bu kadar tropik durma güneş seni kıskanacak
bahçeleri derenlerin ellerinden öpmüştük
sana gül, sana yine gül, sana bir gül, bir gül daha…
mağaraların insan içlerine kapandığı bir yerde
çanlar camileri yıkmış, ezanlar kiliseleri
mağaralar benim içimi açıyor sevgilim
gönlün olduğu yerde bırakalım klişeleri
çapa toprağı darbelerle seviyor
göğün ardında uzay önünde de biz
her yanımız inşaat şehirleri tozur tozur tozuyorlar
diyeceğimi unutuyorum matkap geliyor aklıma
sonra delinen deliklerden dönüp giren vidalar…
ortadoğu al rengine bulandı sen nasılsın sevgilim?
öldürmeden olmuyor diye buyurdu hain
çocukların su içtiği yerleri bombalıyorlar
aramızda kör olanlar var ama gözleri hala görüyorlar
kantar topuza iki tokat salladı
şirazenin ta ağzını kırdılar
dünya hala dönüyorsa sevgilim
müsait bir yerde seninle inebilir miyim?