Bundan seneler evvel, tıbbiyede yeni yetme bir üniversite öğrencisiyken, Hakan Albayrak ile tanıştım. İlk tanıştığımız anı daha dün gibi hatırlıyorum. Cihangir’de, Firuzağa Çay Bahçesi’nde çaylarımızı yudumlarken; Bosna’dan, Filistin’den, Suriye’den ve dahi diğer bütün dünya ülkelerinden haberler veren, yüksek enerjili bir muhabbete maruz kalmıştım. Hiç mübalağa etmiyorum, sanki devrim yapmak için Hakan Abi’nin çayını bitirmesini bekliyorduk.
İşte o yıllarda, Hakan Abi, Şam-İstanbul Köprüsü adlı bir belgesel üzerine çalışıyordu. “Türkiye-Suriye Birliği” adlı kitabı, bu belgeselin çekirdeğidir. Çaylarımızı bitirdikten sonra belki devrime gitmedik ama, içimizde gün be gün büyüyecek o devrim bilinci ile birlikte benim kaldığım öğrenci evine geçtik. Herkes uyuduktan sonra Hakan Abi ile, yani yeni tanıştığım ve ilk görüşte gerçek bir ağabey gibi sevdiğim bu mübarek adam ile, sabahın ilk ışıklarına kadar konuştuk. Neyi mi konuştuk? Türkiye-Suriye Birliği’ni…
Gün oldu, devran döndü ve “Şam-İstanbul Köprüsü”, Sezai Karakoç’tan aldığı ilham ile kendine bu dünyada bir vücut buldu. Bu belgeselin, “özel” galası da o öğrenci evinde yapıldı. Ve ondan seneler sonra, Türkiye-Suriye ilişkileri evrildi, dönüştü ve şimdi Suriye’de boy veren bir devrim ateşini, yapılan katliamlar münasebetiyle kederle karışık bir heyecanla seyrediyoruz. Hakan Abi, o ilk gece, ismi Mavi Marmara olmasa bile Filistin’e gidecek bir gemiden de bahsetmişti. Müslüman coğrafyanın hemen tamamına ayak başmış biri olarak, Hakan Abi’nin o gece bana anlattıkları bir bir vücuda geliyor. Sırada daha neler var, ah bir bilseniz!
Velhasıl, Şam ile İstanbul’un aynı yer olduğunu, yediğimiz yemekten, söylediğimiz şarkıya kadar birebir benzeştiğimizi, aramızdaki sınırın emperyalistler tarafından çizildiğini, Türkiye ile Suriye’nin birleşmesinin, tıpkı haritada ortaya çıkan şekliyle namlusu batıya dönük bir tabanca şiddetinde olacağını söylüyordu Hakan Abi. Söylediklerinde haksız bir taraf yoktu. Hakikat sahibi güzeller güzeli bu Müslüman ağabeyimin bıraktığı mirası, onun bu muhabbetinden ilham alan kardeşleri devralıyor şimdi.
16 Temmuz Gençlik Hareketi, Suriye’deki katliama karşı organize olan, Suriye halkının yanında olduğumuzu gösterecek bir hareket. Bu hareket sadece Müslümanların değil, diğer sivil toplum kuruluşlarının da, mazlum ve mağdur edilmiş bir halk için saf tutması, direnişe omuz vermesidir bir bakıma! Hareket sesini muazzam bir sele dönüştürdü. Türkiye’nin dört bir yanından katılım olması bir yana dursun, Arap coğrafyası da bu hareketin sesiyle heyecana geçmiş durumda.
“Suriye halkı için 16 Temmuz’da sınırlara dayanıyoruz” diyerek, bütün gençleri vicdanın, adaletin, merhametin sesine davet ediyorlar. Sayıları gün ve gün artan katılımcılar şimdilik şunlar; AGD Üniversite Komisyonu, Genç Gönüllüler, Genç İHH, Genç Öncüler, Genç Özgür-Der, Gerçek Hayat Dergisi, Hür Beyan Hareketi, İhtiyar Dergisi, Kurtuba Dergisi, Mavera Gençlik Hareketi, Milli Türk Talebe Birliği, Sadakat Dergisi, Vera Dergisi, Yolcu Dergisi, Özgür Açılım, Şehrengiz Dergisi.
Kendilerini şu şekil tanıtıyorlar; “Ortadoğu’nun kaderini Ortadoğu halkları belirler. Bizler de bu coğrafyanın bir parçasıyız. Ve bu kadere Türkiyeli gençler olarak biz de ortak olacağız. Dengeler adına değil, insanlık adına hareket edeceğiz. Suriye halkına destek için 16 Temmuz’da Hatay’da olacağız. Seni de bekliyoruz”
Evet, bir manifestoları da var:
Suriye’de 48 yıldır iktidarda olan baskıcı yönetime karşı gençlerin öncülüğünde Suriye halkı ayaklandı. Der’a şehrinde 15 Mart 2011 tarihinde başlayan protesto gösterileri ülkenin dört bir tarafına yayıldı. Yüzbinlerce insan “hürriyet” diyerek sokaklara indi.
Baas yönetimi halkın hürriyet talebine sert bir şekilde müdahale ederek, resmi rakamlara göre şu ana kadar 2000’den fazla insanı katletti. Hayatını kaybedenler arasında 40 tane de çocuk vardı.
Suriye’de her geçen gün ölü sayısı artıyor. Baas yönetimi Suriyeli kardeşlerimizi sadece hürriyet istedikleri için sistematik bir soykırıma tabi tutuyor. Türkiye’nin yanı başında adeta yeni bir Srebrenitsa yaşanıyor.
Türkiyeli gençler olarak yaşanan bu vahşete seyirci kalmamak adına 15 Temmuz’da Türkiye’nin dört bir tarafından hareket edip, 16 Temmuz’da Hatay’da olacağız.
Suriyeli kardeşlerimize destek için sınırlara dayanacağız.
Suriye’deki vahşetten kaçıp Türkiye’ye sığınan misafirlerimizi ziyaret edeceğiz.
Kardeşlerimizin acılarını bir nebze olsun dindirmek için elimizden geleni yapacağız.
Bir asır evvel aramıza çizilen ve zihinlerimize psikolojik barikatlar kuran sınırların bir önemi olmadığını dile getireceğiz.
Sınırların değil, kalplerin bir anlamının olduğunu haykıracağız.
Dünya tarihine baktığımızda her bir özgürlük hareketinin gençlerin omuzlarında yükseldiğini görüyoruz.
Suriye’deki özgürlük ateşini Suriyeli gençler yaktılar.
Türkiyeli gençler olarak bizler, Suriyeli kardeşlerimizin sadece bayramlarda değil, bu zor günlerinde de yanlarında olduğumuzu göstereceğiz.
Suriyeli kardeşlerimizin mutluluklarını paylaştığımız gibi, acılarını da paylaşacağız.
Onların yalnız olmadığını tüm dünyaya ilan edeceğiz.
Ortadoğu’nun kaderini Ortadoğu halkları belirler.
Bizler de bu coğrafyanın bir parçasıyız.
Ve bu kadere Türkiyeli gençler olarak biz de ortak olacağız.
Dengeler adına değil, insanlık adına hareket edeceğiz.
16 Temmuz 2011 Cumartesi günü seni de sınırlara dayanmak için Hatay’a bekliyoruz.
Unutma, birileri aramıza sınır koyabilir ancak hayallerimize asla sınır koyamazlar.”
Bilgi almak isteyenler, 16 Temmuz Gençlik Hareketi’ne şu adresten ulaşabilirler: 16temmuzgenclikhareketigmail.com
Ayrıca şöyle bir de blog siteleri mevcut: http://16temmuzgenclikhareketi.blogspot.com/
Bu güzide ruhu, bu insani hassasiyeti selamlıyorum. Hakan Albayrak’ın belgeselini çektiği köprünün, yani Şam-İstanbul Köprüsü’nün mühendisleri, mimarları, işçileri bu gençler!
Yolları açık olsun, dualarımız Suriye halkı için! Allah’ın da izniyle, yeryüzünde tek bir mazlum kalmayana dek, mücadelemiz devam edecek!
Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 12.07.2011