melekler dans ederken vavaşça öldük
ılık bir su sesiydi zaman, yani korkunç ve anlamlı
akıyordu aramızdan radyoyu actın
sıcaktı sanıyorum temmuz falandı tenin
müzik de yakıyordu, bakışın da, koltukaltın
nemlivdi, bevazdı, bir de zehirli
bembeyaz örtülere şarap dökülmüş gibiydin
kırmızı bir gül konmuş, gül sürdükçe
şeytan gibi, nota gibi, dalgibi lekelerle
çatal bıçak sesleriyle, suyun
bardağa dökülürken çıkardığı gürültüyle
melekler dans ederken kanepede
oyuncak bir ayı vardı, yerde kuş cesetleri, ezilmiş bisküviler
caz mı çalıyordu, tango mu artık radyoda
başım mı dönüyordu, tımaklarını mı yiyordun
bilmiyorum; oyuncak ayı aniden
esnedi, sonra kalktı yerinden
dolaşmaya başladı odanın ortasında
korktuysam bir gerçek diğerine karıştığı içindi
kaçtıysam düpedüz müziğin ritminden
yalnızsam kesinlikle seni sevdim diyeydi
ay tutulmuş o gece sonradan anlattılar
saçlarım bağlamışsın arkadan, dudaklarının izi
yapışmış camlara, parmağın mı kesilmiş ne
beyaz bir papatyayı kıpkırmızı boyamışsın
yollamışsın; zor taşımış postacılar, çok ağlamış dediler
düğüm düğümmüş gözlerin, kirpikierin kırptıkça sırça
bilıyorum; melekler uçsun diye açmıştın pencereyi
bir değil, iki değil, çok atladım aşağıya
radyo hala calıvor örtüde solmuştur leke
sanırım susuyordur ayı, kıpırdamıyordur bile
başka bir yerde, belki başka biçimde
dans ediyordur melekler, seviniyordur
biz yavaşça öldük diye,