sen ateşsin, hiçliğin inşa ettiği
arzu, acı dolu ve parlak, çölde kaybolan
gün iskelesi
ağacın yelesindeki akşam
geyik boynuzundan aya tırmanan
eğrelti otu, kırılgan
ve uçucu alev, tülsün sen
ömürsüz hazzı yanılmaların
tatlı ormanda telaşsız duman
yalan yemişi adil ve bilge toprağın
altın eşikli dağda
yankısın sen, ıssız koruda rüzgâr
efsaneler yazan fısıltısı zamanın
yer altı cennetisin, Hades’in vaveylası
buz tutmuş çayırsın ateşin köklerinde
sen isteksin, narda kanayan bıçak
tere sinen kırmızıdaki koku
kösnül çiçek canın tene sunduğu
karanlıksın, kaf dağında evsiz kuş
kadar yalnız, düşleriyle
dans ederek yanan tek kanatlı gecede
kor ve külsün
aynı gülün geçmişinde büyüyen
tinin gizli tarihi
ak tarihi, yok tarihi, korun ipek eliyle
külü eşeleyen derin tarihi
ölümün tuzusun sen
şafakta uyanan bir çığlık gibi
Troya’da Helen’sin, Antartika’da çimen
tozda dünya arayan Kentauros sürüsü
hayatsın sen
Nymphe’sin, tohumda bekleyen meyve
mürver gölgesinde yeşeren rûya
ihanetsin, Kirke’nin güzel sesi
bir gülüşün içine saklanmış ejder
sevinçsin sen
sevinç perilerinin gözlerindeki keder
unutulmuş yalanlardan dökülmüş
unutulmuş anlardan sökülmüş hançer
gibi çıplak, gibi kirli ve safsın
gömülü çalgıların çıngır telinde
hep yarıda kalan kırık şarkısın