çıkıp çıkıp geliyorlar zamansız
söndürülmüş mum alevleriyle
yenilginin görünmez çalgıcıları
kimi yaşarken ölmüş
kimi ölümde yaşayan
bilenmiş kılıcını çekiyorlar yağmurun
çoğaltarak kara büyüler gibi
anılardan silinmiş anıları
yaşamamaktan yorgun
utangaç ellerinde örtük kapılar
şaşıp kalıyorum, ben miydim pervasız
akılsız, çılgını yarım yamalak
aslına benzeyen bensiz
çingeneler yağmur topluyor çöp bidonlarından
ve nasıl bir çiğdem kokusu ellerinde
çıkıp geliyorlar, unuttuğum
masallardan, yangınlardan, çiçek tarlalarından
karanlığın acı çayırlarından
yüreğimi üşüterek ısıtan
yanlışlardan, doğrulardan
sevgilerden, nefretlerden
zihnimin silikon kristallerinden
kar günlerinden
güneşli sevinçlerden
donmuş bir rüzgâr yatağındayım
suskunluk kadar ölü
öfkenin kanı gibi dipdiri
içim acıyor, ah, acıyor içim
nereden açmalıyım kendimi şimdi
kederli müziğine yanık meşe kokularının
nereden kapatmalıyım
hiç bilmiyorum
zamanın büküldüğü andan
tanrının hiç bilmediği bir günahtan
iç çekişlerinden, derin bir ahtan
günlerin yıkık kulelerinden
çıkıp çıkıp geliyorlar
ve nasıl bir çiğdem kokusu ellerinde…