İstiyorum ki: Sana giden yolda ne şosa,
Ne ufacık bir geçit, ne açılmış iz olsa:
Sade sarp yalçın olsa ve sade dimdik kaya,
Avuçlarım dizlerim koyulup kanamaya;
Kanımla kayalara destanını yazarak
– Bahtım siyah olmadan, göğsüm kızıl, alnım ak;
Parıltılı gözlerim, yıldız olacak gibi
Çıksam sana kaleye çekilen bayrak gibi…
Ne anam var gözümde, ne babam, ne sevgilim:
Şimdi ben senden başka hiç kimsenin değilim;
Dere olsam ardından çağlasam, aksam gitsem;
Kartal olsam köşkünü her akşam tavaf etsem;
Rüzgâr olsam, okşasam saçını bir yâr gibi;
Arz olsam, kucaklasam seni bu diyar gibi;
Şimşek olsam adını göğe yazsam muttasıl…
Patlayan fırtınaya göğüs gererse nasıl
Gemiler imdat diye koy araya araya
Ben de öyle kendimi dar attım Ankara’ya
Koparak bir çığ gibi yurdumun bir dağından,
Ülküyü içmek için Ankara kaynağından,
Yüzünü görmek için yakından bir saniye…
Yollarda yıldızlara daldım gözlerin diye,
Kılıcın kesti sandım ufka düşen güneşi
Bir kesik baş halinde kan olurken ateşi,
Başın göründü sandım gün doğarken yollarda
Seni mecliste sandım sel çağlarken bir yarda
Yapayalnız yollarda sandım çakınca şimşek;
Parmağın yeni bir yol gösterdi gürleyerek
Dinlemeyi bilmeden yürüdüm günlerce ben,
Hasretinden hız aldım koştum gündüz gece ben.
Bu şehrin havasının içime sindirmeye:
Senin nefes kattığın bu aziz hava diye.
Geldim, sordum: “Nerde O? ” gösterdiler yerini,
Kıskançlık gösteriyor, sade, sevgilerini,
Geleli günler oldu, hep hasret ateşinde,
Günlerdir göremedim, koşuyorum peşinde,
Bir gün olsun yakından görünmezsen sen bana,
“Hedef Akdeniz! ” gibi düşeceğim arkana,
Öyle ki hain sanıp vuracaklar bir gün de,
Çırpınırken kuş gibi kalbim senin önünde..
Vuslat malolmaz sade kana ve gözyaşına
Bak yemin ediyorum gençliğimin başına
– Bir çetin ısrar varsa darılma bu sözüme –
Göreyim, ondan sonra mil çeksinler gözüme:
Gür sesimde adın var, kör gözlerime de dol,
Gönlümün, gözlerimin ilk ve son ışığı ol…
Neye benden uzaksın, bir başka ırkın gibi?
Gönlüm bir hançer gibi, hasretin bir kın gibi
Sıyrılmalı bu hançer paslandıran bu kından,
Bir kere görün bana yakından, çok yakından
Bilmiyorum; Riya ne, hulus ne, ihtiram ne?
Doğrudan doğruya ben dönüp senin Kâbe’ne
Huşudan çok mukaddes bir cür’etin sahibi
Tûr’da “nerdesin” diye bağıran Musa gibi
– Kulaklarımda bir gün çınlasın sesin diye-
Sana haykırıyorum: “Gazi! Nerdesin? ” diye.