Bir kent neyi anlatır
kanat çırpışlarıyla gelir
bilmediğin bir yaşama doğarsın
kuytularda
kimsesizliğin tarihi yazılır
kimbilir
hangi sancının kıyısında
çağırır seni toprak
kimi kentler meyveleri anımsatır
Malatya denince
yemeye hazır
bir tabak kayısı.
İsmet’in muzip gülüşüyle canlanır
Kayseri
çocukluk anılarımla gelir
üzüm bağları
kayısı ağaçları
mayhoş elmalar arasında
dedemin sevecen yüzü
Antakya
arkadaşlığın kalesidir
Müslüm Cuma Zübeyde
yağmurlu akşamlarla gelir
Ankara’da bir kadın
kardeşim
gelinliğini kıracak
tırnaklarını ekmek parasına batırdı
kimi kentler
depremlerle kazınır evrene…
yer sarsılıyor
tutunacak ne bir dal
ne kaçacak
bir başka gezegen
uyandı
dağ taş uyandı
ayağını bastığın toprak
konuşuyor dalgalarla
çığlıklar sustu
sessizlik
derin
ağır
sessizlik korkunç
sessizlik gebe
Ulucanlar…
hapisaneler örter kimi kentleri
Gebze…
gökyüzü demir halkalarla
güneşi parçalar
Ümraniye…
ağır ağır kanar
bulutlarda yağmur damlası
kepçelerle
tarihin belleğine çizilen
bir fotoğrafa dönüştü Burdur
kepçelerle avlandı bir kol
gövdesinden ayrıldı
Isparta’da
bir köpeğin ağzında
koparılmış bir kol
donar bilinçte
çatlak kafatası
çivilenmiş dizler
morarmış gövdelerle
bir sancı
güneşe
aya
toprağa yayılmış
Sivas’tan Burdur’a
ağıt yakar analar
söyleyin
nasıl dayanmalı bu acıya
biz bu kentlerde doğduk
inildemelerle
bir başka gökyüzüne
oğullar
kızlar doğurduk
aşkı yitirdik
yağmurun alnında
yas türküleri söyleniyor
damla damla yaşama biriken
ezgilerle avunuyorum
yitirdik
yitirdik aşkı
sessizliğin dili yok
beklemek
umarsız bir çığlığın
susmasını dilemektir
dileyişlerin
sokağa açılan penceresi yok
üzünçlerimi biriktirdim
yas tutacağım
türkülerle
şiirlerle
bedenimle yas tutacağım
ötelerde
bir başka gökyüzü
bereketli yağmurlara gebe