içinizden biri mi ölmüştür
ayakkabıları ters çevrilmiş
soğuktur nefesi acıyla yıkanmış
beyaz bir örtü üstünde kaygu
kızgın bir mille içinizde dolaşmıştır
alışkanlığı içinde kuruyan bir fesleğen
cam önünde boynunu büker menekşe
ansızın sirenleri çalar içinizin
parmak uçlarına basarak komşunuz
en sakin haliyle akıtır içini göğe
sizi içine yatırmadan önce
bir anons daha duyulur
yırtılmış gökte gün tarafsız uzarken
bir dua mırıldanır makaralar
boşalır ve gecenin sessizliği
dökülür çarşı camiinden bir ses umarsız
bir sokak ötede gençliğini iki kurşunla
içinize sıkan abla
ayaklarını uzatır ayrı bir zamana
toprak kamaşır ve dişleri bir ölünün
omuzlardan indirilmiş köşeleri poyraz
bir kuyu kazdıkça içi gibi derin
fark etmez yağmur da yağsa
sanki ambarda saklanmış mısırmış saçları
saklısında gül irileri pestil kokusu
şimdi nereye gidiyor merakıyla
aklından sorular geçiyor sorular soruldukça
kufi bir ölüm ya da bir iz
bunu gözlerinden çıkarıyorum
yan yatırılmış alnında ellerinin serinliği
sanki kırışmaya meyilli bursa ipeğiymiş
kıvrılmış bir sıkıntıya çareden ırak