I
İyi şairler vaktinde ölmesini bilirler;
Büyük şairlerse, hemen her zaman
Şiirlerinden önce ölürler.
Aslına bakarsanız, şairler iki kere ölürler,
Bir kendi ölümleriyle,
Bir de şiirlerinin ölümüyle.
Ama bir kere de dirildiler mi,
Şiirlerinin sayısı kadar dirilirler,
Okurlarının sayısı kadar dirilirler.
Bir kuşun, tüylerinin, teleklerinin
Sayısı kadar çoğalıp, çoğalıp
Kuş katarına dönüşmesi gibi bir şey, bu.
12 Haziran 2008
II
Bir şeyler öğrenmek için
Bir ömür harcarsın,
Tam, öğrendiklerimle, hakikatin
Boyunu posunu öveyim, derken,
Bakarsın, senin ‘hakikat’ dediğin haspa
Huyunu husunu değiştirmiş,
Koynunda sabahlıyor
Akçeyi bastıranın.
12 Haziran 2008
III
sanatçı kendine sorar
kim olmalıyım ki,
herkesi olmam gerekmesin?
bilge kendine sorar:
neyi bilmeliyim ki,
her şeyi bilmem gerekmesin?
insan kendine sorar
neyi düşünmeliyim ki,
ölümü düşünmem gerekmesin?
13 Haziran 2008
IV
Sevdiklerimiz hakkında bilgi toplarız.
Ve böyle yaparak nesneleştiririz onları.
Bilgi, sevdiğini ölü ister.
Mezardaki karanlık bilgiyle,
Bilginin kireciyle ağartamazsınız;
Yanınızda fener götürmeniz gerekir;
Ama fenerin de orada göstereceği
Kendi içinizdekilerden farklı değildir:
Kurtlar, güveler, dişler, tırnaklar, kemikler…
12 Haziran 2008
V
bir gün, göğsümde kitap,
öyle, okurken öleceğim;
burnumda bayıltıcı kâğıt kokusu,
mürekkep kokusu,
hurufatın içine gömüleceğim.
kendi küçük hikâyemden süzülüp
büyük hikâyeye emileceğim.
13 Haziran 2008
VI
bir de şöyle bir sızlanması olabiliyor
ileri yaşlarda ruhun:
“ah, zaman yok, zaman yok
içimdeki kapıları kırmaya,
sandıkları döküp saçmaya,
kanıtları yok etmeye,
kötü anıları yakmaya! “
13 Haziran 2008
VII
bir yağmur yağsa bugün,
bir yağmur yağsa, bir yağmur!
ince esmer kadınlar sofalarda
yüzlerini avuçlayıp, sebepsiz
ağlasa, ağlasa, ağlasa!
ölüm de mahviyetten
kaf dağının arkasına saklansa
ve unutturmaya baksa
yapıp ettiklerini!
13 Haziran 2008
VIII
insanlar gider, taşlar kalır,
taşlar kalır ve konuşur
insanın insana konuşmadığı kadar.
13 Haziran 2008
IX
– seni tanıdım, kader,
bak, senin gibi oldum!
– bunu iltifat mı bileyim, efendimiz?
gülü sayıklayıp da, dikeni
kucaklamış olmayasınız, sakın?
bağrınızdaki kanın rengine kanıp,
gül size ram oldu
sanmayasınız sakın?
14 Haziran 2008
X
ölümü düşünmekten yoruldum,
şimdi ölümü düşünerek dinleniyorum:
ölümü düşünerek kaybettim;
ölümü düşünerek kazanmak istiyorum.
kendini ölümle yüz göz olmanın,
ölümle kadeh üstüne kadeh tokuşturmanın
verdiği sarhoşluğa kaptıranın vay haline!
14 Haziran 2008
XI
Matematikçi Kurt Gödel, az konuşan,
insanlardan kaçan biriymiş.
öldüğü zaman, ağırlığı yalnızca
yirmi yedi kilogram gelmişmiş;
ruhun, sırtına vurup bedeni,
matematiğin göğünde,
rakamlar, simgeler arasında
rahatça kanat çırpabileceği
ağırlık bu, demek ki.
ölüm yatağında, merhumun
küçücük cesedini
cenin gibi kıvrılmış durumda
bulmuş yakınları.
tıpkı, sözcüklere
ve esritici sorulara gömülüyken
kendi annesinin karnında
hissettiği gibi, şairin.
14 Haziran 2008
XII
bir odada tek başına günlerce
yahut kıyamete kadar mezarda
sükûn içinde oturmayı öğreten
ve bunu katlanabilir kılan bilgi…
işte bir ömür boyu
aranmaya değer olan!
14 Haziran 2003