I
tam bir balerin gibi değil, değil de hani,
kum tepesinin çevresinde
parmak uçlarına basarak dönen
bir hortum gibi giriyor
erken çocukluğun peşinden
sahneye, sessizce, Zaman;
yeterince hızlanınca duruyormuş gibi
gözükebiliyor göze;
ama, bize hissettirmeden
sahiden yavaşladığı da oluyor bazen
ve bir ileri, bir geri,
yerinde saymaya başladığı…
böyle yaparak, fani ve hüzünlü olana
alıştırmak istiyor olmalı bizi;
hokkabaz gibi hoplayıp zıplıyor çünkü,
yerlerde yuvarlanıyor
ve toz duman içinde bırakıyor çoğumuzun
içini, dışını, aşklarını, düşlerini.
bu yüzden, git git, rolleri birbirine
karıştırmaya başlıyor insan:
onunla düşen kalkan, sevişen, didişen,
yolunu bazen bağa bahçeye,
bazen çöllere çıkaran, yazgı mı,
zaman mı, aşk mı, ölüm mü?
en sonunda da kullandığı yüzleri
unutturabiliyor ona
girdiği oyunları, verdiği replikleri,
yaşadığı çağı,
yollarında yaşlandığı gezegeni,
içine inen meleği: kanatlı yalnızlığı.