Hiçbir şiir son mısraında bitmez.
Sözün Simurgu, sözcüklere değil,
Kendi tüylerine bölünür çünkü,
Rüyalara ve hayatlara dağılır
Her gün, sabah akşam yeniden.
Senin, her şiirle daha büyük,
Daha uzak ve sarhoş uçuşlar için
Sözcüklerle tırmanmak istediğin
En yüce doruklardan toz kaldırıyor
O’nun kanadının rüzgârı çünkü;
Mısralarla ölçebilir misin, o zaman,
Sen ey fukara ozan,
Kanat genişliğini, onun?
Söz bitti sanılan yerde yol bitmiyor ki;
Turna katarı, yaban kazları, kırlangıç sürüsü…
Süzülürken bir vadiden,
Uzak mı uzak bir başka vadiye,
Tünüyorlar, bir gölün kıyısına,
Yahut bir gönlün kıyısına,
Kısa bir mola için;
Kısa bir mola için, sularla, ağaçlarla,
Bört böcek yârenle toplu bir âyin için…
Hepsi bu kadar ve seni yanıltan bu,
“Şimdi dokundum en güzele,
Şimdi dokundum en güzele! ” dedirterek
Böyle açtıran yumduran
Kanatçıklarını sana.
Yoksa yol biter mi hiç, biter mi yol?
Bitiyorsa, yol denebilir mi ona?
Biten şeylere var denebilir mi hiç!
İşte bunu aklında tutarsan sen de,
Simurg’un peşinde, bak, gör,
Senin de kalbinin her vuruşu
Ayrı bir kuşun dilinde,
Ayrı bir terennüm olmayı becerecektir,
Ayrı bir aksi seda…