köyün korucuları silahlarını yine
köylülere çevirdiler.
kuzularımızı kurtlara, çakallara,
ekinlerimizi yaban domuzlarına
karşı korusunlar diye,
bebelerimizin, yetimlerimizin
boğazlarından kesip
omuzlarına silah astığımız,
giyindirdiğimiz, kuşandırdığımız,
yedirdiğimiz, içirdiğimiz köyün korucuları
tüfeklerini bir kere daha,
biz, işinde gücünde,
tarlada, bahçede çalışan,
kemiklerinin ucuyla toprağı süren,
ekini çapalayan
’ağızsız dilsiz’ köylülere doğrulttular
ve bizden yine diz üstü çöküp
postallarının tozunu
almamızı buyurdular;
köyün fiskosçuları, asalakları,
bıçkınları ve kabadayıları da
onlara alkış tuttular, yılıştılar,
teneke çalıp oynamaya başladılar.
böylece, bizi bir kere daha,
çocuklarımızın önünde aşağıladılar;
kadınlarımızın önünde ağlattılar,
elin günün, komşu köylerin önünde
yere baktırttılar.
böylece, bir kere daha özgür, bayındır,
kurda kuşa karşı güvenlik içinde
el ele, omuz omuza
çalışıp didinme,
üretme, bölüşme
ve sevişme hevesimizi
kursağımızda koydular
…