Ceplerine çakıl taşlarını doldurup
Kendini Ouse Irmağı’na atan
İkiz kız kardeşi Kader’in…
En diplerine varmak istedin bunu yaparken,
En diplerine
Ruhumuzda olup bitenlerin
Seni incittiler mi
Oyunlara sürdüğün kahramanlar
-İspermeçet mumundan
Ya da selüloz hamurundan-
Sensiz yaşamayı bilemediler mi,
Gösterişli buhranları salyalı esrimeleriyle
Hoppalıklarıyla hazımsızlıklarıyla…
Yüzleri vardı ruhları vardı,
Bedenleri yoktu.
lsimleri künyeleri belliydi
-Çiçek isimleri gibi-
Ama cinsiyetleri yoktu.
Ne yapsan hangi kalıba döksen,
Hangi boyayı sürsen hangi
Eczayı denesen
Mucize olmuyordu,
Sana benziyorlardı.
Ve taşlar vardı daha küçük
Taşlar vardı
Kaderin dipte çağıldattığı,
Belleğin menfezlere doğru ittiği
Çığlıklı çıngıraklı
Erguvan alabaster ya da safran rengi
Kozmik melankoşi serpintileri;
Ölümün sert içkisinden başka
Hİçbir muhayyilenin eritemediği…
Sözcükler… onlar her zaman yetersizdi;
Tüy gibi hafıftiler;
Mağmanın yüzeyİne çekiyorlardı seni,
Katman katman uykunun ve şiirin,
O her şeyi gören körlüğün:
Yaratıcı saflığın,
Dehanın yüzeyine
Ve imgeler…
Kanın koşturduğu haber
En uzak yıldıza,
En yalnız meleğe;
Düşüncenin çıkardığı muteâl çınlamalar
Kafa kemiklerimizde:
Kurtların böceklerin kabirde
Son kırıntıları sindirip son
Vıdı vıdıları deşifre
Etmesinden -Ve yaşanmış, paylaşılmış
Ya da gizlenmiş her şeyin
Ama her şeyin bilinmesinden
Sonra bile
Kemiklerimizde,
Kemiklerimizin ununda
Duymaya devam edeceğimiz sesler…
Sen o hazin sesleri
Diyapazon gibi
Çınlatarak
Çıkarmak istedin
Kafa kemiklerimizden.
Alçıdan yüzlerimizi,
Köpükten tenlerimizi,
Kabuklarımızı dikenlerimizi
Uyurgezer oyunlarda bırakıp
Diplerde çağıldayan
Büyük Hayat’a
Katılmak istedin…
Söylenecek söz bırakmadm ardında;
Ceplerine çakıl taşlarını doldurup
Kendini Ouse Irmağı’na atmanın,
O eşsiz dahiyane fınalin
Bize düşündürdüklerinden başka…