Bahar, alıp başını gitmelerin mevsimidir. Sebepsiz yere bazen… Önünü ardını hesaplamadan…
Hesapsız, kitapsız çekip gitmelerin mevsimidir bahar…
Bir bakarsınız kekik kokulu bir nisan sabahı koparıp alıverir sizi hayattan… Çiçek açmış bir kiraz ağacının hayaliyle yollara düşersiniz. Demir alır gönlünüzün limanındaki gemiler… Açılır gidersiniz…
Aradığınız belki yüzülmemiş denizlerdir, belki keşfedilmemiş sevdalar, belki hiç yazılmamış satırlar…
Yüzmenin, sevmenin, yazmanın heyecanıyla coşarsınız. Dünyaya sırtınızı dönüp yürürken, o yaşanmamışlıkların izini sürersiniz kuytularda… Ve çoğu zaman kendinizle karşılaşırsınız umulmadık bir köşebaşında… El ele tutuşur yürürsünüz içinizdeki çocukla… O’nu büyütmekten korkarak…
Oysa fotoğrafları henüz tazedir dünün ayazlı gecelerinin… Kışı birlikte aştığınız dostluklar sımsıcak durur yüreğinizde… Sadakatin ve yerleşikliğin güvenli kolları huzur vaat eder ardınız sıra… İçinizin bir yerinde yuvadan erken ayrılmanın, sokakta hırpalanmanın korkusu… Sokakta ise dayanılması imkansız bir çimen kokusu…
Sanki gitmek sadakattir; kalmak ihanet…
Çünkü bahara söz geçmez. Önünde bir nisan sağınağı varsa geriye dönüp bakası gelmez insanın… Ilık bir rüzgar ruhundaki isyanı okşar. “Hadi sokağa” diye bağıran sirenler çalar içinizden… Derinliklerinizde tutuşturulmayı bekleyen alevler kıvılcımlanır. Kalbinizden havalanan güvercinlere şaşa kalırsınız. Bir kez çiy düşmeye görsün kış mahmuru bedenlere…
…Coşkuları dizginliyebilene aşk olsun…
Şimdi gitmek sadakattir; kalmaksa ihanet… Önüm sıra yüzülmemiş denizlerden iyot kokuları çarpıyor burnuma… O yüzden bir an önce kanatları takıp, uçmakta yarar var… Yeni baharlarda, yepyeni bahar şarkıları söyleyebilmek için…
Hep beraber…