İki piyango bileti boyunda bir köşe yazısının ne ağırlığı olabilirki? Bir çeyrek bilet peşinde çaresizce umut kovalayan milyonların karşısına dikilip “Durun bir de beni dinleyin. Ben de hayatınızı değiştirebilirim.” diyebilir mi bir yazı?
Onlara bir çeyrek biletten göz kırpan serveti vaat edebilir mi? Yoksulluğun acı nefesiyle uzandıkları bir yastıktan, servete boğulmuş olarak uyanma hayalinin yerine geçebilir mi? Hayatı değiştirebilir mi?
Her yazı, bu iddiayı değilse bile, bu umudu barındırır satır aralarında… Her bilete vuran bir ikramiyedir yazı… Harflere ilmeklenmiş uçan halısına bindiğinizde, bir kaç dakikalık yolculuk boyunca umudun başka adreslerini de gösterebilir sizlere ki o da az zenginlik değildir…
Kelimeler öyle bir araya toplaşır ki bazen, rüzgarlar doğuran bir ormana dönüşür yazı.
…. kramp olur saplanır yüreğinize…
Karanlık bir gecenin ardından, sabah kapınızı çalan sessiz bir dosttur; kendinizi en yalnız sandığınız anda beklenmedik bir köşeden gülümseyen, sizi sizden iyi bilen ya da sizi size şikayet eden…
… bir dildir, dilinizdekini yazan; bir tutam saç omznuza yaslanan…
Gözbebeklerinize tutunup, beyninize sızar, kalbinize işler; “İşte ben de tam bunları hissediyordum” dedirtir size bazen; gözyaşlarınızla tuzlanır. Silkeler ruhunuzun tozlarını, en derine gömdüğünüz yaralarınızı kanatır, tutup kelimlerle kabuklarından…
Kesip asarsınız duvarınıza; buruşup bekler orada, benzi solgun bir tercumanı gibi söyleyemediklerinizin…
… o el bazen bir tokattır, sözcük sözcük kırbaçlaşan; bazen şefkatli bir dokunuş, saçınızı okşayan…
Yazan açısından ise nadiren bir cennettir yazı; çoğu zaman cehennem…
… bir iç dökme seansıdır, konuşma özürlülerin…
Satırlar uzadıkça siz yazıyı yazmazsınız artık, yazı sizi yazar… Mürekkepten bir banyoda şeffaflaşır cildiniz. Ruhunuz her sözcükte biraz daha soyunur. Her cümle, yen bir düğümünü çözer yüreğinizin…
… ve yazı ele verir yazarını…
Bazen de bir silah olur öfke kusan; doğrar satırlarla zulmün askerlerini…
… ustasının elinde öyle yaman bir kılıç ki bin söze değişmem…
İdam fermanıdır yazarının, celladı, darağacı… Kah yangına dökülen bir tas benzindir, kah yaraya basılan bir tutam tütün… Bazen yazdıkça bilenirsiniz: Kalemin sivri ucu, biley taşında alev alev keskinleşen bir bıçağa döner, sürtündükçe kağıda…
… lakin zamanla, yazdıkça ucu kütleşen sivri uçlu bir kalem gibi törpüleniryazarında sivrilikleri, kalemle birlikte olgunlaşır sahibide…